17 Eylül 2020 Perşembe

TTB ve TABİP ODALARININ GÖREVİ NEDİR? BU DÖNEMDE TO VE TTB SEÇİMLERİNİN BİR ANLAMI VAR MIDIR? 18.5.2020

  

            TTB ve TABİP ODALARININ GÖREVİ NEDİR? BU DÖNEMDE TO VE TTB SEÇİMLERİNİN BİR ANLAMI VAR MIDIR? 18.5.2020

            6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunun 1 maddesinde TTB’nin nasıl bir meslek kuruşu olduğu belirtilmektedir. Bu yasaya göre TTB: Türkiye sınırları içerisinde meslek ve sanatlarını icraya yetkili olup da sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; 

  • Tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak,
  • Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak 
  • Meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuştur.

Tabip odalarına her ne kadar bu görevler verilmiş ise de tabip odaları ve TTB’nin  tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak” ve “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”  görevleri kâğıt üzerinde kalan bir görevdir. Hekimlerin diğer hekimlerle olan ilişki ve sorunları çalıştıkları resmi ve özel SHS’nın yönetimine ve mevzuatına göre yürütülmektedir. TO ve TTB uzun süren bir süreçten sonra sadece hiçbir anlamı olmayan uyarı, kınama gibi cezalar verebilmektedir.

Ülke içinde uygulanan sağlık sistemi kâğıt üzerinde Devlet tarafından ve şu anda da bu işi Dünya Bankası tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de uygulanan sağlık sistemini TTB belirlememiştir ve bu konuda TTB’nin bir projesi yoktur. TTB yetkilileri, siyasi parti, sendika ve meslek örgütlerinin de yaptığı gibi Sağlıkta Dönüşüm sürecinde gelişmelerden haberdar olduğu ve bazı toplantılara katıldıkları halde ne hekimleri ve ne de halkı uyarmamış ve bu dönüşüme karşı çıkmamıştır.  Sağlıkta Dönüşüm hem kamunun hem de kişilerin yani toplumun çıkarlarına karşı bir uygulama olduğu göz önüne alındığında TO ve TTB’nin bu dönüşümün suç ortakları arasında olduğu görülecektir. 

TTB’nin geriye sadece “meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak” görevi kalmaktadır. Günümüzde bu görev de özellikle Devlet Hastanelerinde çalışan hekimlerin performans ücretlerinin arttırılması, kesinti yapılmaması ve emekliliğe de yansıması gibi talepler doğrultusunda yapılan mücadelelerle sınırlıdır. 

 Bir ülkede uygulanan sağlık sistemi hekim ve eczacıların sağlık sistemi değildir. Sağlık sistemi deyince bu sistemi kurgulayan, kuran, yöneten ve sürdüren başta Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, OECD gibi kuruluşları, ülke içinde yönetimde bulunan Başbakan ve Cumhurbaşkanları, Sağlık ve Çalışma Bakanları, SGK üst ve alt yöneticileri, hastane idarecileri, sağlık çalışanları ve halkı ilgilendiren bir sistem anlaşılmaktadır.  

            Türkiye’de uygulanan sağlık sistemi Kamu veya Devletin kurduğu ve işlettiği bir sistem değildir. Dünya Bankası tarafından uygulanan Sağlıkta Dönüşüm küreselleşme olarak bilinen neoliberal siyasetin sağlık alanındaki uygulamasıdır. Amaç: 1) Devletin Sağlık alanında tasfiyesi, 2) Sağlık ve sigorta sisteminin özelleştirilmesi, 3) Tıp kartelinin çıkarlarına uygun bir SAĞLIK PİYASASI oluşturulmasıdır. Bu piyasa SGK ve bu kurumun sağlık hizmeti satın alım yöntemi ile belirlenmiştir. 4) Gümrük ve fikri mülkiyet anlaşmaları ile bu piyasada sadece tıp kartelinin ürettiği tıbbi cihaz, ilaç ve tıbbi malzeme, sarf malzemesi, kan ve kan ürünü ve biyomedikal malzemelerin satılabileceği bir pazar oluşturulmuştur. 5) Sağlıkta Dönüşümün esas amacını tek maddede açıklamak istersek bu da “devletin ve kişilerin ceplerinden yapacağı” sağlık harcamalarının arttırılmasıdır. Sağlık harcamalarının artışı tıp kartelinin ürettiği tıbbi ilaç ve diğer ürünlerin satışının veya kullanımının arttırılması ile olacaktır. Bu da sağlık kuruluşlarında gereksiz, muayene, tetkik, tahlil, görüntüleme, ilaç ve tıbbi malzeme kullanımı, gereksiz tedavi ve ameliyatların arttırılması anlamına gelmektedir. 6) Sağlık kuruluşlarında vatandaşın cebinden olan sağlık harcamalarının arttırılması SGK’nın “ilave ücret” uygulamasıdır. Bu uygulama ile özel hastaneler ve vakıf hastaneleri hastalardan ilaç ve tıbbi malzeme ödemeleri hariç SGK’nın ödediği hizmet bedelinin iki katı kadar para tahsil etme hakkı verilmiştir. Özel SHS’na ayrıca otelcilik hizmeti için de para tahsil etme hakkı verilmiştir. Özel SHS, SGK tarafından belirlenen kurallara hiç uymadan ve düzenlemesi gereken belgeleri düzenlemeden genellikle fiş, fatura ve ödeme belgesi dahi düzenlemeden hastalardan “haraç” niteliğinde para tahsil etmektedir. İlave ücret uygulaması ile özel SHS’da sunulan sağlık hizmetlerinin en azından 2/3’ü vatandaşların kendi kesesinden ödenmektedir. 7) Üniversite Hastaneleri ise öğretim üyelerinin çiftliği haline gelmiştir. Bu hastanelerde vatandaş vezne ve hoca polikliniği arasında mekik dokumakta ve cebinden para çıkmadan hocayı görememektedir. Asistanların görevi de hastaları hocalara yönlendirmektir. 8) Bazı kişiler “Hâlen adı “Devlet Hastanesi” olan hastaneler var. Demek ki Sağlıkta Dönüşüm ile devlet hastaneleri tasfiye edilmemiş. Öyle olsaydı bu hastaneler olmazdı,” diye itiraz etmektedirler. Devlet Hastanelerinde sağlık hizmeti satılmasında SGK sistemi uygulanmaktadır. Devletin bu sürece bir müdahalesi söz konusu bile değildir. Her ne kadar mülkiyeti devlete ait görünse ve maaş ve diğer işlemlerde genel bütçeden destek verilmekte ise de, bu hastaneler kâr amacı ile çalışan ticari işletmelere dönüşmüştür. İşletim SGK sistemine bağlıdır. Şehir Hastaneleri olarak bilinen sömürgeleştirme modeli ile Devlet Hastanelerinin devlete ait olan mülkiyetine de son verilmektedir. Sağlıkta Dönüşüm hedefleri içinde yer alan Şehir Hastaneleri, Dünya Bankası ile iştiraki olan uluslararası kartel ve şirketlere yap-işlet-devret yöntemi ile yaptırılmaktadır.  (https://ronesans.com/biz-kimiz/)  Bu hastaneler de SGK sistemine göre sağlık hizmeti satacak olup, belirlenen gelir sağlanamadığında aradaki fark veya zarar devlet tarafından karşılanacaktır. Bu tür hastaneler sağlık alanında Sağlıkta Dönüşümün üstüne tüy diken bir aşama daha ileri bir sömürgeleştirme yöntemidir. Cumhuriyetin sağlık geleneğinin veya Kemalist sağlık uygulamalarının devamı veya kamucu bir uygulama değildir.

            Bu hastanelerde çalışan hekimlere de sattıkları ve kullandırdıkları sağlık hizmeti, ilaç, tıbbi malzeme fiyatları üzerinden “performans” ücreti adı altında kâr payı ödenmektedir. Dönüşümün Sağlık Bakanlarından Recep Akdağ bunu “doktorları kâr ortağı” yaptık diyerek açıklamıştır. Özel hastanelerdeki hekimlere zaten kâr payı dağıtılmaktadır. Hatta bu hastanelerde çalışan hekimlerin maaşları sadece polikliniklerde istedikleri BT, tomografi gibi pahalı tetkikleri yaptırmaları suretiyle çalıştıkları SHS’na kazandırdıkları paralara göre belirlenmektedir. Üniversite Hastanelerinde çalışan öğretim üyelerinin ise zaten her muayene için en az 100-200 TL aldığı bilinmektedir. Yani kâr payı ödemesi almayan bir hekim kalmamıştır.

            Bu durum göz önüne alındığında hekimlerin sıradan bir memur olmadıkları, ‘yaşamını işgücünü satarak elde ettiği gelirle sürdüren insanlardan’ olmadığını görmekteyiz. Sağlıkta Dönüşüm hekimleri de dönüştürerek, bu mesleği yaptığı iş ve sattığı tıbbi ürün ve hizmete göre komisyon ödemesi alan bayi, borsa veya sebze halı komisyonculuğu gibi bir pazarlamacı durumuna getirmiştir.

            TTB ve TO’larının, TEB ve Eczacı Odalarının, ulusalcı görüşe yakın veya ulusalcı olduğunu iddia eden hekimlerin Sağlıkta Dönüşüm sürecinde bu sürece karşı bir tutum almadıkları, bu sürece karşı çıkmadıkları görülmüştür. Hekimler, TTB ve TO’ları;

·         Halk sağlığına ve hastalara fedakârlık ve feragatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerini muhafaza ve geliştirmeye çalışmamıştır.

·         TTB odalar hekimlerin performans ücretlerini düzenli olarak almaları ve bu paraların kesintiye uğramaması ve emeklilikte de ödenmesi için artık bir hekim olmayan “Azalarının maddi ve manevi hak ve menfaatlerini korumak” görevini yerine getirmiştir.

  • Sağlıkta Dönüşüm aynı zamanda halka ve halk sağlığına karşı bir sağlık sistemi uygulanması olduğu için TTB’nin “Halkın sağlığını korumak” için çalıştığı söylenemez. TTB bu eksikliğini etnik bölücülüğü destelemeyi ve “ana dilde sağlık” gibi siyasetleri savunarak gidermeye çalışmıştır.

TTB deyince akla gelen diğer bir siyasi faaliyet ise “PKK ve onun legal partisi olan HDP yanlısı” siyasetlerdir. TTB Türk ordusu ve polisinin PKK’ya karşı olan savaşını “kirli savaş” olarak isimlendirmiş ve bu savaşa karşı çıkmıştır. TTB yöneticileri her zaman PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yaşam koşulları ve sağlığını kendine iş edinmiş ve devletin bu kişiyi muhatap kabul etmesi için çalışmıştır. TTB ve Tabip Odaları PKK için yapılan savaşın ön cephesinde yer alan askerler olmuşlardır.  

Geçmiş dönemde Tabip Odası seçimlerine katıldım; Antalya Tabip Odasının SGK temsilciliğini yaptım ve TTB büyük kongre delegesi olarak kongreye katıldım.

Tabip odaları seçimlerine katıldığım dönemlerde arkadaşlara  “Sağlıkta Dönüşüm” ün Devletin Sağlık alanından tasfiyesi ile Devletin içeriden çökertilmesi ile yok edilmesi olduğunu bunun askeri olarak da Büyük Orta Doğu Projesi ve bu proje gereğince PKK ile kukla bir Kürt devleti kurulması ile sağlandığını ve bu açından her ikisine de karşı çıkılması gerektiğini savunduğum halde aynı listede seçime katıldığım arkadaşlara anlatamadım. Bu nedenle kendim ayrı bir seçim bildirisi yazıp çalıştığım hastanede dağıttım.  Bu seçimi birinci yedek olarak kazandım ve bir kişinin istifası ile yönetim kuruluna girdim. Bu dönemde çoğu Antalya ve çevresindeki hastaneler olmak üzere en azından on bir hastane ve ortamda Sağlıkta Dönüşümü anlattım. Ne halktan, ne de sağlık çalışanları ve hekimlerden görüşüme katılan bir kişi bile (!) çıkmadı.  Hekim arkadaşlar bu konuların konuşulmasından dahi rahatsızlık duymaktaydı.

Katıldığım TTB büyük kongresi ise başından sonuna PKK ve başkanı Apo’nun çoşkun bir şekilde savunulduğu bir kongre halinde geçti. Bu kongrelerde PKK’ya karşı çıkan bir tek hekim bile yoktu. Kongre boyunca Türkiye Cumhuriyetini ve Atatürk’ü savunan kişiler olarak sürekli olarak aşağılandık ve hakarete uğradık. Daha sonra sağ ve MHP’ye yakın görüşleri savunan delegelerin bile PKK yanlısı adaylara oy verdiğini öğrendim. Bu da şaşırtıcı bir şey değildi. Benim katılmadığım TTB büyük kongrelerinin de aynı şekilde cereyan ettiğini katılan kişilerden öğrendim. Ulusal kanalın bir şekilde bu kongreleri kaydederek halka duyurması gerektiğini söylediğim halde bu görüşüm bir destek görmedi.

1970 ve takip eden yıllarda solcu akımlara “Kürtçülük” siyaseti eklendi. Bir siyasi hareketin devrimci kabul edilebilmesi için aynı zamanda “Kürtçü” de olması gerekiyordu. Bu sol akımların çoğu zaman içinde ortadan kalktı. Bunların anti emperyalistliği, devrimciliği bitti, geriye sadece “Kürtçülük” kaldı. Bu “Kürtçülük” önce sol örgütlerin olmazsa olması idi; “Kürtçülük” daha sonra bütün sağ, sol ve İslami partilerin olmazsa olmazı haline geldi. Bunlar devamında HDP ve PKK yandaşı ve askeri haline geldi.  Günümüzde PKK taraftarlığı ve sempatisi TO seçimlerine katılan grupların olmazsa olmazı haline gelmiştir. Hekimler bu gruplara karşı bir tepki göstermemektedir. Bu gruplar Doğu Perinçek ve AKP düşmanlığı çerçevesinde bir araya gelebilmektedir.

"Kürt halkının temsilcisi Apo'dur" diyerek Abdullah Öcalan’ı öven ve kendisini halkın bir kısmının temsilcisi olarak göstererek HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA suçunu işlemiş olan İstanbul Tabip Odası Başkanı İsmail Selçuk EREZ hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinden 16.9.2016 tarihinde yaptığım suç duyurusuna bu konuda dilekçe verilmesi için teklifte bulunulan ulusalcı hekimler içinden destek veren bir kişi bile çıkmamıştır.

      TO ve TTB İÇİNDE ULUSALCI HEKİMLERİN BİR SİYASETİ OLABİLİR Mİ? BU SİYASETİN BİR BAŞARI ŞANSI VAR MIDIR?

Bu gün ABD ve AB sömürgeci siyasetlerine, Büyük Orta Doğu Projesine, özelleştirme ve bu şekilde devletin tasfiyesi anlamına gelen neoliberal siyasetlere karşı çıkılması, milli devletin ve ordunun savunulması, Ermeni Soykırımı iddialarına karşı çıkılması, PKK’ya karşı ordunun ve polisin verdiği mücadelenin desteklenmesi, PKK’nın Türkiye, Irak ve Suriye’de kukla bir devlet kurmasına karşı çıkılması gibi siyasetleri savunan parti veya kişiler kısaca “ulusalcı” veya daha doğrusu” milliyetçi” olarak isimlendirilmektedir. Her yerde olduğu gibi hekimler arasında da Vatan Partisi ve Doğu Perinçek düşmanlığı temel özelliktir. Kişiler siyasi olarak farklı görüşlerde olabilirler fakat üzerinde anlaştıkları diğer bir özellik Vatan Partisi ve Doğu Perinçek düşmanlığıdır. Doğu Perinçek düşmanlığı ulusalcı karşıtı grupları birleştiren bir ortak özelliktir. Bu konuda anlaştıkları zaman diğer konularda da hemen anlaşmaktadırlar.

Nitekim iki yıl önceki TO seçimlerinde kendilerini içi boş ve soyut anlamda Atatürkçü olarak kabul eden gruplar PKK merkezli kişilerin oluşturdukları gruplarla hemen birleşmiş ve bütün oda seçimlerinde misli görülmemiş bir zafer kazanmışlardır.

TTB ve TO’ları açısından ulusalcı siyasetler sağlık alanında “Sağlıkta Dönüşüm’e” ve siyasi alanda da PKK yanlısı siyasetlere karşı çıkılması olmalıydı.

Ben TO ve TTB içinde girdikleri seçimlerde “ulusalcı” siyasetleri savunan bir kişi veya grup görmedim. Dışarıda savunanlar olabilir.  Aksine dışarıdan ulusalcı olarak bilinen bazı oda yöneticileri her alanda “çatı örgütümüz” diyerek TTB yönetimini ve siyasetlerini savunmuşlardır.  

İP, Ulusal kanal ve Aydınlık uzun bir dönem TTB’yi sağlık sistemi konusunda kendilerini ve siyasi görüşlerini temsil eden bir örgüt olarak gösterilmiş ve her konuda TTB yöneticilerine başvurularda bulunmuşlardır. (“Sağlık sektörümüz Yabancıların eline geçecek: Bu Mustafa Pamukoğlu’nun Özdemir Aktan ile yaptığı, 30 Temmuz 2014 günü Aydınlık Gazetesinde yayınlanan röportajın başlığıdır.) 

Bu durumda iki soruya cevap aramamız gerekiyor:

1.      TO ve TTB içinde “ulusalcı hekimler” ileride etken bir konuma ve yönetime gelebilirler mi?

2.      TO ve TTB içinde genel siyasetin değiştirilmesi açısından mücadele etmenin bir anlamı var mıdır? 

TO ve TTB içinde “ulusalcı siyaseti” savunan hekimlerin oluşması ve mücadele etmesi için öncelikle “doğru bir siyasetin” belirlenmesi gerekir. Doğru veya eğri bir siyasetleri olmadan oda seçimlerinde neyi savunacaklar ve ulaşmak istedikleri hedef nedir? Bunu belirlemeleri gerekir. Oda seçimlerinde birkaç kişiyi yönetime yerleştirmek bir hedef olmamalıdır. Tabip Odalarında ulusalcı olarak bilinen hekimlerin bir siyaseti olmadığı için bunların herhangi bir konuda kayıplarından da vazgeçemeyiz.

Türkiye’de ulusalcı olarak bilinen siyasi parti veya gruplar “Sağlıkta Dönüşüm” için bir siyaset belirlememişlerdir. Bunların bir siyaseti yoktur. “Sağlık hizmeti ücretsiz olmalıdır” gibi sloganlar, öncelikle hem mevcut olanın hem de tasarlanan bir sağlık siyasetinin ne olduğunun bilinmemesi anlamına da gelecektir. Bu güne kadar üç maymunu oynayarak bu tarafımdan savunulan ulusalcı siyasetleri görmezden gelen ve görmemek için elinden gelen çabayı sarf eden kesimlerin bugünden sonra da bunu göreceklerini veya görmek isteyeceklerini sanmıyorum. Korona salgını sonrasında Ulusal kanal ve Aydınlık gazetesinde sürekli olarak Türkiye’de uygulanan Sağlık Sisteminin ABD sisteminden farklı olduğu, ABD sağlık sisteminin çöktüğünü, Türkiye’deki sistemin ücretsiz ve kamucu olduğu, Cumhuriyet ve Atatürkçü geleneklerin bir devamı olduğu gibi görüşler savunulmaktadır. Bu Sağlıkta Dönüşüm konusunda AKP’nin neoliberal siyasetlerine tam olarak teslim olunması anlamına gelmektedir. AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm siyasetleri, PKK ve FETÖ’ye karşı olan mücadeleden farklıdır ve desteklenmesi gereken siyasetler değildir.

Emperyalizm bugün yöntem değiştirmiştir. Emperyalist ülkeler bir ülkeyi yok etmek için öncelikle neoliberal siyasetleri uygulamaktadır. Bu uygulamalarda ülke içinde emperyalist ülkelerin asker ve memurlarını görmüyoruz.  Çanakkale savaşı veya Yunanlıların Ege bölgesini işgalinde olduğu gibi doğrudan askeri işgal ve müdahale ile gelen emperyalizme herkes karşı çıkmaktadır. Fakat iş neoliberalizme gelince kimse bunun bir sömürgeleştirme projesi olduğunu görmek istememektedir. 

Diyelim ki ulusalcı siyaset belirledik ve bu siyaseti savunan bazı hekimler de var. Bu durumda ulusalcı hekimlerin Tabip Odaları ve TTB içinde bir varlık gösterebilmeleri ve başarı kazanma şansları var mıdır?

      Ne için savaşılacağı belirlenmeden seçim yöntemlerindeki değişiklikler ile Tabip Odaları ve TTB yönetiminde PKK eğilimli grupların hâkimiyetine son verilebileceği düşünülmektedir. Bunun için seçim sisteminin ve temsiliyet sisteminin değiştirilmesi önerilmektedir.

            Dr. Suat Çağlayan seçimlerinde oransal temsil sistemini tavsiye ederek Tabip Odası Meclisi’nin  çeşitlilik sağlayacağını ileri sürmektedir. TO’da hekim meclisleri zaten vardır.

(https://aydinlik.com.tr/haber/eski-bakan-dr-suat-caglayan-tabip-odasi-meclisi-cesitlilik-saglar-207815 )

Dr. Suat Çağlayan;

“Her grup seçime farklı bir liste ile girmeli, isteyenler bağımsız olarak aday olabilmelidir.” Görünüşte böyle gibi olmamakla birlikte TO seçimleri grupların liste ile katıldıkları seçimlerdir. İsteyen serbest olarak aday da olabilir. Bu yeni bir şey değil ve bir anlamı yok.

“Seçim sisteminde eşitliği sağlamak için, kullanılan oyların sonuçlara yansıması alınan oylara göre olmalıdır. Yani oransal temsil sistemi getirilmelidir.”  Sırası ile en fazla oy alanlar seçilmekte ve oransal temsil zaten olmaktadır. Oda yönetimlerinde bu nedenle karşıt gruplardan kişiler de girebilmektedir.

“Tabip Odası Meclisi sistemi hem çeşitliliğin sağlanması hem de görüşmelerin verimliliği açısından önemli bir yenilik olacaktır. Tabip Odası Başkanı da odalardaki kurullar da bu meclis tarafından seçilmeli ve denetlenmelidir.” Tabip Odalarında hangi görüşleri tartışacaksınız? Ortada tartışma yapılabilecek bir durum veya konu var mı? Oda toplantıları grupların kendilerine destek veren kişilerle ilişkilerini korumak ve sağlamlaştırmak için yaptıkları toplantılardır.

“Tabip Odalarının etkisini artırmak için tabipler ve sağlık kuruluşları üzerinde odaların denetim yetkilerinin artırılması ve Sağlık İl Müdürlükleri ile birlikte çalışma koşullarına ait yeni düzenlemelerin getirilmesi uygun olacaktır. Bu bağlamda tıbbi bilirkişilik, özel hastane hekim çalışmalarında etkin rol ve tıbbi malpraktis (tıbbi uygulamaya bağlık hekim ve sağlık çalışanları aleyhine açılan davalar) uygulamalarında cezalandırma, Tabip Odalarının yetki alanında olmalıdır.”

Bu görüşü savunabilmek için Türkiye’de uygulanan sağlık sistemi konusunda zır cahil olmak gerekir: Tabipler TO’larının çalışanı değil. Ayrıca Sağlık Kuruluşları özel veya özerk. Yani Devletten bağımsız. Sağlık Müdürlüklerinin yetkisi hastanelerin bina ve donanım özelliklerine bakarak ruhsat verilmesi ile sınırlı. Hastane içindeki uygulamalar için bir denetim ve yaptırım yetkisi yok. Tıbbi kötü uygulamalar ise adliye ve adli yargı sistemini ilgilendiren bir husustur. Bir kişinin tıbbi olarak bilirkişilik yapabilmesi için belirli koşulları taşıdığını kanıtlayarak Bölge Bilirkişilik Kurulu Başkanlığı’na başvurması ve bilirkişi olarak atanması gerekir. Bilirkişileri de hakimler seçer. Ceza da geçerli kanunlara göre verilir. Tabiplerin kötü uygulamaları için Tabip Odaları nasıl ve hangi yasaya göre karar verecek veya kişiler cezalandıracaktır. Tabip Odalarına mahkeme görevi mi verilecek? Temyiz makamı neresi olacak? Bunlar düşünülmeden yapılan önerilerdir.

Suat Çağlayan daha sonra da ayağı yere basmayan önerilerine devam etmektedir:

Kamuda çalışan hekimlerin de Tabip Odası’na üyeliği zorunlu olmalıdır. Odaya üye olmayan hekimlere mesleklerini uygulama şansı verilmemelidir. =Bir kişinin hekimlik yapıp yapamayacağı konusunda Sağlık Bakanlığı yetkilidir. Diploma ve sertifikalar TO’ları ve TTB tarafından verilmemektedir.

Tüm üye listeleri yenilenmelidir. Çünkü başta İstanbul olmak üzere birçok kentte vefat eden hekimlerin kayıtları silinmemektedir. Uygulanacak sistem için listeler güncellenmelidir. = TO vefat eden hekimleri izlemektedir ve üye listeleri günceldir. Bu konuda bir önlem almaya gerek yoktur.

Seçimlere katılımda zorunluluk getirilmelidir. = Herkesi zorla seçime getirseniz nasıl bir sonuç alacağınızı umuyorsunuz? TO seçimleri ile neticede hükümetler belirlenmiyor. Odaların yapacağı pek fazla bir iş yok. Daha doğrusu odaların bir işlevi ve bir anlamı kalmamış.

Seçimlerde oy kullanımını kolaylaştırmak için –kentin nüfusuna göre– aynı gün birden çok yere seçim sandığı konulmalıdır. = TO seçimlerinde böyle bir soruna rastlanmamıştır.

Seçimlerde temsiliyet sisteminin değiştirilmesini savunan görüşlerin ve Dr. Suat Çağlayan’ın önerileri TO ve TTB yönetimine gelen grupların niteliğini değiştirmez.

TO seçimlerine katılan PKK yanlısı siyasi gruplar açık açık Atatürk ve TC düşmanlığı yapmamaktadır. Bunlar da diğer sahte Atatürkçüler gibi Atatürk ve Türk Bayrağı’nı kullanmaktadır. Ulusalcıların soyut ve içi boş bir Atatürkçülük ile bunların içine karışabilmesi ve bunların arasından taraftar bulması mümkün değildir. Şimdi herkes Atatürkçü’dür ve herkes PKK yanlısıdır.  

            Tabip Odaları, bu odaların yönetimine kimlerin geldiği, bu kişilerin PKK yanlısı siyaset izleyip izlememesi kimsenin umurunda değildir. Bu nedenle TO seçimlerine hekimlerin çok azı katılmaktadır. Hekimler arasında genel olarak “ulusalcı siyasetleri” savunan ve özel olarak Sağlıkta Dönüşüm’e karşı çıkan kimse yoktur. Hekimlerin hepsi performans sistemini sevmektedir ve alışmıştır. Bu sistemin ortadan kalkmasını istemez. Üniversite öğretim üyeleri de her gün hastane içindeki muayenehanelerinde para basmaktadır. Özel Hastanelerde çalışan hekimler ise ciddi kâr payları almaktadır. Bu durumda Sağlıkta Dönüşüm karşıtlığında bir çoğunluk sağlamak mümkün değildir. Bütün hekimlerin seçime katılması sağlansa bile ulusalcı ve Sağlıkta Dönüşüm’e karşı hekimlerin hiçbir kazanma şansı yoktur. Esasen sağlık alanında emperyalist bir uygulama olan Sağlıkta Dönüşüm’e karşı olmayan bir hekim benim açımdan ulusalcı veya milliyetçi de değildir.

            Günümüzde ulusalcı olduğunu iddia edenler Sağlık Sistemi alanında ne yazık ki ulusalcı değil küreselleşmecidir.  Bunlar “Sağlık alanında bütün dünyadan ileri bir sağlık sistemimiz olduğuna” inanmakta ve Şehir Hastanelerinin destan yazdığının” söylenmesi ile övünüyorlar. Bu saatten sonra “Şehir hastanelerini kamucu ve ulusalcı uygulama” diye göstermek, mücadele etmekten daha kolay bir yöntem olmaktadır. Ek olarak “Hastanelerde bilimsel modern tıp uygulanıyor; biz modern tıbbı savunuyoruz” dediğiniz zaman karşınızda sadece neandartel tıbbını savunanlar kalmaktadır.  

            SONUÇ

            Ulusalcı olduğunu iddia eden hekimler Sağlıkta Dönüşüm sürecinde TO ve TTB içinde;  ne Sağlıkta Dönüşüm’e ne de PKK yanlısı siyasetlere karşı bağımsız bir siyasi hareket oluşturamamışlardır ve geçmişleri yoktur. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Geçmişte olan hangi siyaset üzerine bugün bir siyaset inşa edilecek?  Bugün bir siyasi çizgi belirlense bile TO’ları ulusalcıların ele geçirmeleri gereken ve bu şekilde bir şey başarabilecekleri bir mevzi de değildir. Bu amacı olmayan bir faaliyet olacaktır. Hekimlerin uzmanlık alanlarına göre zaten kendi meslek örgütleri veya dernekleri vardır. Esas faaliyetlerini bu derneklerde yapmaktadırlar. Diğer oda seçimlerini de PKK yanlısı grupların kazandığı göz önünde bulundurularak işlevsiz hale gelerek varlığı tartışmalı meslek odalarının kapatılmasında bir yarar vardır. 18.5.2020

                                                                                              Dr. Uğur YILMAZ

 

KAYNAKLAR

1. M. Uğur YILMAZ: SAĞLIĞIN KARANLIK YÜZÜ, Sınırsız Kitap Yayın, Nisan 2020, Ankara.

2.  SGK MERKEZLİ SAĞLIK HİZMETİ SATIN ALIM SİSTEMİ

 https://herkesicinsaglik.blogspot.com/2020/04/sgk-merkezli-saglik-hizmeti-satin-alim.html

3. ASKERİ HASTANELER NE ZAMAN KAPATILDI VEYA ASKERİ HASTANELER TEKRAR AÇILABİLİR Mİ?

 https://herkesicinsaglik.blogspot.com/2020/04/askeri-hastaneler-ne-zaman-kapatildi.html

Bu iki yazı Aydınlık’ın talebi üzerine yazılmış ve tahmin edilebileceği gibi yayınlanmamıştır.  

4. TIP FAKÜLTELERİ, BİLİM, SAĞLIK HİZMETİ, SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM, SGK UYGULAMALARI, TAM GÜN ÇALIŞMA VE PERFORMANS ÜZERİNE (BİR RAPOR)

https://herkesicinsaglik.blogspot.com/2009/08/tip-fakulteleri-bilim-saglik-hizmeti.html

5. https://www.aydinlik.com.tr/bir-mektup-bir-insan-soner-polat-kose-yazilari-subat-2018

6. SAĞLIĞA AYRILAN PARANIN AZLIĞI EN ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNUMUDUR?

https://herkesicinsaglik.blogspot.com/2020/04/sagliga-ayrilan-paranin-azligi-en.html

7. TTB’NİN 13 MART MİTİNGİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

https://herkesicinsaglik.blogspot.com/2011/03/ttbnin-13-mart-mitingi-uzerine-bir.html  7.

8. Sağlık sistemi ile ilgili yazıların yer aldığı iki blog, bir facebook grubu ve facebook sayfası  (sağlığın karanlık yüzü) mevcuttur.

www.herkesicinsaglik.wordpress.com

www.https://sagligin-karanlik-yuzu.blogspot.com/   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SAĞLIKTA VİCDAN SÖMÜRÜSÜ: İLAÇ ŞİRKETLERİNİN PARA KAZANMAK İÇİN KULLANDIĞI BİR YÖNTEM

https://www.ankara.bel.tr/sma SPİNAL MUSKÜLER ATROFİ NASIL BİR HASTALIKTIR? SMA olarak bilinen spinal adele atrofisi hastalığı kaslar...