28 Mart 2024 Perşembe

HASTALIK VE RAHATSIZLIK KAVRAMLARI ARASINDAKİ FARKLAR

 

 Not: Temel önyargıların bir tarafa bırakılarak okunmasında yarar vardır.

Aforizma: Doktorunu seçerek hastalığını da seçersin. (Choose your specialist and you choose your disease)               

Sağlık sistemini ve tıbbi uygulamaları anlayabilmek için bazı kavramların bilinmesinde yarar vardır. Bu kavramlar bilinmeden yapılan yorumlar genellikle anlaşılmaz ve kafa karıştırır.

Hastalık kavramının, teşhis, yanlış teşhis; tedavi, yanlış tedavi ve gereksiz tedavi gibi kavramlarla ayrıca ele alınması gerekecektir. Bu konular bazı yönleri ile daha sonra da ele alınacaktır.

Her tıbbi sorun bir hastalık değildir.

Günümüzde insanlarda görülen tıbbi sorunlar veya tıbbi sorun gibi takdim edilen tıbbi durumlar:

Bir kişi bir hastalığa yakalandığında, tıbbi duruma bağlı olarak normalden şiddetliye değişen birkaç belirti (semptom) ve bulgu sergiler. Bu nedenle, farklı hastalıkları tanımlamak için, neyin normal veya hastalıksızlık olduğunu ve bir durumun ne zaman bir hastalık olarak kabul edilmesi gerektiğini bilmek ve değerlendirmek gerekir. Bu sınır her zaman çok açık ve belirlenebilir bir durum değildir.     

1.     Hastalıklar: Hastalık, hücrelerin, dokuların ve organların normal işleyişinin bozulduğu durumlardır. Hastalıkların çoğu zaman kendine özgü bulgu ve belirtileri vardır. Bir kişi bir hastalığa yakalandığında, tıbbi duruma bağlı olarak hiçbir belirti olmayan durumdan şiddetliye kadar değişen birkaç semptom (belirti) ve bulgu var olabilir. Farklı bir hastalığı anlayabilmek için normal durumun da bilinmesi gerekir. 

 -Enfeksiyoz hastalıklar: Bakteri, virüs, parazit, prion vb. gibi ajanlarla olan hastalıklar. Hepatit B, grip ve korona gibi bazı virüs hastalıkları herhangi bir belirti ve bulgu bulunmadan geçirilebilir ve bunlar aradan uzun bir zaman geçtikten sonra saptanabilmektedir. Bu yazıda bu grup söz konusu değildir.

-Eksiklikler ve düzensizlikler: Hormon, mineral, besin ve vitamin eksikliğine bağlı hastalıklar. İnsülin eksikliğinde (yapılamadığında) şeker hastalığı, iyot eksikliğinde guatr (hastalık değildir) gelişmesi gibi. Yeterli protein alınamadığında kwashiorkor, B1 vitamini eksikliğinin beriberi, C vitamini eksikliğinin skorbüt hastalığını yapması gibi.

-Düzensizlikler: Kalp ritim bozuklukları; bradikardi, taşikardi, fibrilasyon, aritmi gibi durumlardır.  

 -Nedeni belli olmayan ve iyileştirici tedavisi bulunmayan hastalıklar:

Romatolojik, nörolojik ve kanser hastalıklarında olduğu gibi çoğunun oluşum mekanizması bilinmemektedir. Kalp ritim bozuklukları; bradikardi, taşikardi, fibrilasyon, aritmi gibi durumların de mekanizması bilinmemektedir ve tedaviler belirtilerin giderilmesine yöneliktir. 

-Genetik hastalıklar: Hemofili ve Thalassemi gibi genetik hastalıkların mekanizması, nedeni bilindiği ve tanı yöntemi olduğu halde iyileştirici bir tedavileri yoktur. Mekanizması bilinmeyen hastalıkların  ve genetik hastalıkların tam iyileştirici tedavisi yoktur. Talasemi gibi bazılarında semptomatik tedaviler uygulanır.     

2.     Rahatsızlıklar: Migren, fibromyalji ve spastik kolon rahatsızlıkların da olduğu gibi kişiyi gerçekten rahatsız eden durumlardır. Rahatsızlıklar kişilerin hastanelere başvurmasının esas nedenidir.  Bunların oluşum mekanizması (etyolojisi) bilinmemektedir.  Herhangi bir tanı yöntemi yoktur. Kişinin tanımladığı şikâyetlere göre tanı konulur. Tanı amacı ile kullanılabilecek bir teşhis yöntemi yoktur. İyileştirici bir tedavisi olmadığı için ağrı ve diğer yakınmaları giderecek semptomatik tedavi veya ağrı tedavisi uygulanır. 

3.     Psikiyatrik rahatsızlıklar (şizofreni ve paranoya gibi): Bunların da oluşum mekanizması bilinmemektedir. Kişi bu durumdan rahatsız değildir. Çoğu zaman böyle bir rahatsızlığının olduğunun farkında değildir. Bunlar zaman zaman çevrelerine rahatsızlık verir. 

4.     Uydurulmuş hastalıklar:

a)     Uydurulmuş psikiyatrik rahatsızlıklar: Çocuklarda hiperaktivite, dikkat eksikliği sendromu, huzursuz bacak sendromu, depresyon, anksiyete.

b)    Yaşlanma ve hastalık olarak tanımlanan fizyolojik durumlar: Yaşlanma ile bütün organlarda bir işlev kaybı olur. Akciğer kapasitesi azalır; böbreklerde nefron sayısı azalır, kemiklerde osteoporoz gelişir, adale kaybı olur, beyin korteksi incelir. Bunlar doğal süreçlerdir. Bir hastalık değildir. Yaşlanma ile atar damarlarda, beyin ve kalp damarlarında değişik seviyede ve bölgelerde damar sertliği gelişebilir, görme bozuklukları meydana gelir. Bazı kişilerde bunlara bağlı yakınmalar gelişirse de burada da tedavi belirti ve ağrılara yöneliktir. 

c)     Uydurulmuş hastalıklar: Koroner kalp hastalığı, kolesterol yüksekliği, metabolik sendrom (tip 2. Diyabet),  hipertansiyon (kan basıncı yüksekliği).  Bunların iyileştirici bir tedavisi veya ameliyatı yoktur. 

d)    Hastalık olmadığı halde ileride gelişecek hastalıkların önlenmesi için sürekli ilaç kullandırılan durumlar: Kolesterol ilaçları, kemik erimesi ilaçları, menapoz tedavisi, vb. Büyük İlaç Firmalarının (Big Pharma) ürettiği ilaçların insanlarda sürekli kullandırılması suretiyle ilaç satışının devamlılığını sağlamak için uydurulmuş sözde önleyici tedavilerdir.)

5.     Uydurulmuş ve iyi edici tedavisi bulunmayan cerrahi hastalılar:  Cerrahi hastalıkların da çoğunun oluşum mekanizması belli değildir. Cerrahi hastalıklarda yapılan ameliyatların çoğu belirti ve bulguların giderilmesine yönelik olan semptomatik girişimlerdir. Acil müdahale gerektiren durumlar hariç genellikle ağrı, ateş gibi belirtiler fazla görülmez. Tıbbi tedavilerde olduğu gibi cerrahi girişimlerin büyük çoğunluğu gereksizdir. Bu girişimlerin çoğunun hastaya bir yararı yoktur. Cerrahi hastalıkların ve girişimlerin çoğu da uyduruk hastalıklar ve girişimlerdir. Bu konu ayrıca anlatılacaktır.

 

Bu sınıflandırmadan da anlaşılabileceği gibi her tıbbi sorun bir hastalık değildir. Teşhis yöntemi yoktur. Gereksiz tetkik, tahlik, tomografilerle bunların nedenlerinin bulunmaya çalışılması anlamsız ve saçmadır. Rahatsızlıklarda ve hastalıkların çoğunda yapılan tedaviler belirtileri (semptom) ve yakınmaları gidermeye yöneliktir.

Durum böyleyken; tıp kartelinin (Büyük İlaç Şirketleri) propaganda organları; gelişmiş tanı yöntemleri ile günümüzde bilinen bütün sağlık sorunlarının nedenin kesin olarak  saptanabileceğini ve iyileştirilebileceğini söylemektedir. Bu şekilde toplumun bilgisizliğinden yararlanarak Bu başlı başına bir  söyleyerek insanları aldatmakta ve dolandırtıp endüstrisinin ulaştığı seviyede bunların hepsinin tam ve kesin olarak iyileştirilebileceği yalanını söylemektedir. Toplumlar bu yalanlara inanmaktadır.

Hastalık ve rahatsızlıkları ifade etmek için kullanılan birçok kelime vardır. Bu kavramlar çoğu kere birbirinin yerine de kullanılabilmektedir. Aslında bu farklı kavramlar farklı durumları ifade etmek için kullanılmaktadırlar. Bu iki kavram ve arasındaki fark bilindiği takdirde, sağlık kuruluşlarında hangi tıbbi sorular için yardım alınabileceği; yapılan tetkik ve tedavilerin gerekli olup olmadığı da belirlenebilir.

Tıbbi bir yöntemle belirlenemeyen, nedeni belli olmayan ve nedenine yönelik tedavileri bulunmayan durumların hastalıklardan ayrılması için çok önce “rahatsızlık” kelimesinin kullanılmasını önermiştim. Bu kelimeyi İngilizcedeki illness veya sickness’in karşılığı olarak kullanıyorum. Bu rahatsızlıkların ve özel olarak psikiyatrik (ruhsal) rahatsızlıkların anlaşılması açısından önemlidir. Rahatsızlık kelimesini genellikle rahatımızı bozan durumlar için kullanırız. Bunu hisseder ve tanımlayabiliriz. Adı üzerinde bu kelime vücut ve zihnin rahatsız olduğu durumları ifade etmek için kullanılır. Kişiler -bazı özel durumlar hariç- bu gibi durumları çok kolay hisseder, farkındadır. Rahatsız olur. Onları gözlemleyen kimse sorunu gözlemleyemez ve gerçek durumu anlayamaz. Rahatsızlık şiddetli ise hemen çözüm aramaya başlanır.   

Migren, gerilim baş ağrıları, fibromyalji, spastik kolon (barsak gaz ağrıları ve kabızlıkla seyreden sorunlar), Ailevi Akdeniz Humması, reflu ve gastrit olarak adlandırılan yakınmalar, fobiler, uyku uyuyamama ve uyku düzensizlikleri, el ve ayaklarda üşüme, yanma (kozalji),  nedeni belli olmayan kaşıntılar, kalp çarpıntıları, şizofreni, paronaya, psikozlar, depresyon ve anksieteler ve günlük hayatta rastladığımız tıbbi sorunların hemen hepsi rahatsızlık grubuna girer.

Günlük yaşantımızda kendimizde hissettiğimiz bir rahatsızlık veya sağlık sorununu anlayabilmemiz açısından hastalık ve rahatsızlık arasındaki farkı bilmemiz ve bunları bir dereceye kadar değerlendirebilmemiz gerekir.  Bunun için sadece doğru soruları sorabilmek ve cevapları objektif bir şekilde değerlendirmek gerekir. Aslında doğru soruları sorduğumuzda da gerçek tıbbi sorunları ve bunların bir iyileştirici tedavisinin olup olmadığını da anlayabiliriz.

  Örnek olarak kanser hastalığını ele alalım: Kanserde bütün ameliyatlar ve tedaviler bir semptomu (tümör kitlesi) yok etmeye yöneliktir. Tümörlü bölgenin çıkartılması ile çoğu zaman semptomatik bir yarar da sağlanamaz. Tümörün çıkarılması veya ışın ve ilaç tedavisi ile küçülmesi bir iyileşme veya kesin iyileşme değildir. Hiçbir yöntemle hücre seviyesinde vücuttaki bütün kanser odakları belirlenemez. Tümörlerin tedavi ile küçülmesi hastanın iyileşmesi anlamına gelmediği gibi yapılan tedavilerin hastanın yaşamını uzattığı iddiası da bir yalan ve varsayımdır. Hiçbir zaman kanıtlanamaz. Bu tedaviler ile hastalar tam olarak iyileşiyorsa neden kontrol muayeneleri yapılıyor. Hastalar neden aynı zamanda alternatif uygulamaları deniyor. Bunları bildiği halde kanser endüstrisinin kanserin tam iyileştirilebildiği yalanına inanıyor.

 Günümüzün sağlık sistemi Big Pharma olarak bilinen ABD merkezli tıp karteli tarafından belirlenir. Bu sistem bütün Dünya’da Dünya Bankası tarafından uygulanmaya konulmuştur. Bu banka tarafından yönetilir ve denetlenir. Dünya Bankası tarafından uygulanan sağlık sisteminin kuruluş amacı; tıp kartelinin ürettiği sağlıkla ilgili cihaz, malzeme, ilaç ve diğer ürünlerin olabildiğince serbest, kontrolsüz, kartel tarafından belirlenen fiyat ve koşullarla her ülkede satışının arttırılmasıdır. Bu ürünlerin satılması karteli oluşturan şirketlerin gelirinin artması demektir. Bu da ancak sağlık tesislerinde olabildiğince gereksiz tahlil, tetkik ve görüntüleme yönteminin istenmesi; sağlıklı kişilere uyduruk hastalık tanılarının konması ve   tedavi ediyorum diyerek gereksiz tedavi ve girişimlerin yapılması ile sağlanır.

Bu nedenle sağlık sisteminin kartelin çıkarlarına uygun bir sağlık piyasası haline getirilmesi ile sağlanabilir. Böyle bir sistem hekimleri bir pazarlamacı veya müşteri temsilcisi konumuna sokmaktadır. Sistem pazarlama şebekesinde yer alan hekimler, tıbbi mümessillere kâr payları dağıtmaktadır. Kartel siyasi ve etkili kişileri de rüşvet dağıtım planına almaktadır. Bu kişiler kartel lehine olan yasa ve kararların hızlı bir şekilde yerine getirilmesini sağlamaktadır. 

Bunu bildiğimiz zaman rahatsızlıkların hastalık gibi ele kabul edilerek birçok gereksiz tahlil, tetkik, görüntüleme, girişim nasıl yapıldığını ve hastaların veya kişilerin nasıl kötü kullanıldığını anlayabiliriz.

RAHATSIZLIK NEDİR?

Genellikle ciddi olmayan veya gelip geçici bir sağlık sorunu saptadığımız zaman, “keyfim yok” veya “biraz rahatsızım” gibi kelimelerle bunu ifade ederiz. Burada rahatsızlık sonucu meydana gelen yakınma şekli ve kişiden kişiye değişebilir. Bu gibi durumlarda bazı kişiler bunun tıbbi bir sorun olmadığını düşünerek kendi bildiği yöntemlerle başa çıkmaya çalışır. Bazıları da bunun ‘vücudunda bulunan bir tıbbi sorundan’ kaynaklandığını veya bir tıbbi soruna yol açacağını düşünerek çare aramaya ve sağlık tesislerine başvurmaya başlar. Kişiler genellikle bu şekilde düşünmeye alıştırılmıştır. Günümüz tıbbının en önemli özelliklerinden birisi de başvuran her kişide olabilecek sayıda gereksiz tetkik, tahlil ve görüntüleme incelemelerinin yapılması ve bunların sık ve sürekli olarak tekrarlanması ile satılmasıdır. Rahatsızlıkların nedeni hiçbir teşhis yöntemi ve görüntüleme yöntemi ile saptanamaz ve teşhis edilemez.

 Rahatsızlıklar genellikle küçük, gelip geçici ve önemsiz olabildiği gibi bazı durumlarda devamlı ve kişinin günlük yaşantısını engelleyen bir görünüm de kazanabilir. Rahatsızlıkları somut bulgu ve belirtilerle tanımlayamayız ve sınıflandıramayız. Hastanın ifadesi ve açıklamasına göre rahatsızlık şekli belirlenir.

HASTALIKLAR

Diğer taraftan “hastalık” bir hekim veya tıp uzmanı tarafından tanımlanan bir durumdur. Hastalıklar kişi tanımlıdır. Her hasta ve hekim kendisine bir teşhis koyar ve bunu esas alır. Benzer durumlarda başka kişiler ve hekimler farklı teşhisler koymaktadır. Hastalıkların kendisine has bir seyri, belirtileri ve tanı yöntemleri vardır. Bazı hastalıklarda bu hastalığın varlığını bizzat gösteren hastalığa özgü tetkik yöntemleri (patognomik tetkikler) Vardır. Birçok hastalıkta da, hastalığın kesin olarak belirlenmesi ve tanı konulmasına yardımcı olacak bir tetkik, tahlil ve görüntüleme yöntemi yoktur. Hastanın ifadesi, belirti ve bulguların kasıtlı olarak veya bilmeden hatalı yorumlanması ile teşhiste yanılmalar ve hatalı tedaviler yapılır.    

Hastalıkların kendisine has özellikleri olduğu için bunları sınıflandırmamız ve tanı ölçütleri belirlememiz mümkündür.  Solunum sistemi, sindirim sistemi, kalp, kan, sinir sistemi hastalıkları gibi. Hastalıklarla ilgili geniş bir tıbbi literatür vardır. Tıp kitaplarında ve yayınlarında rahatsızlıklar yer almaz veya bu bölümler çok kısadır.

 Rahatsızlıkların nedeninin, mekanizması bilinemez ve kendilerine özgü belirti, bulgu ve tanı yöntemleri yoktur. Benzer şekilde hastalıkların çoğunun oluşma nedeni de (etiology) belli değildir. Oluşum mekanizmaları konusunda bazı tahminlerde bulunulabilirse de bu konu çok da açık ve kesin değildir. Açık ve kontrol edilebilir bir mekanizması yoktur.

Hastalık ve rahatsızlıkların sınırının belli olmadığı ve birbiri içine girdiği durumlar da vardır:  Uyku bozuklukları, hiç uyuyamama veya sürekli uyuma,    baş dönmesi  (vertigo), yükseklik hastalığı, araba tutması, deniz tutması, migren, gerilim baş ağrısı, adale ağrıları,  bir dolaşım ve damar sorunu olmadığı halde el ve ayaklarda yanma veya üşüme, mide yanması (heart burn), spastik kolon (yaşam boyu devam eden kabızlık, karın şişliği ve gaz yakınmaları) ürtiker ve diğer kaşıntılar, kıl veya saçlarda dökülme (alopecia) kronik yorgunluk sendromu gibi durumlar buna örnektir. Mekanizması bilinmediği için etkili bir tedavi yöntemi bulunmayan bu durumlarda da insanlar önce bildikleri geleneksel yöntemleri kullanır.  Bu konular için tıp kitaplarında da bazı çözüm önerileri bulunduğu için insanlar ya bu yöntemleri ya da alternatif yöntemleri kullanabilir.

Kronik (müzmin) hastalıklar: Bu hastalıkların için kronik (müzmin) kelimesinin kullanılmasının nedeni ne yapılırsa yapılsın şifa ve iyileşmenin sağlanamamasıdır. Bunlara verilebilecek en iyi örnekler; eklem omurga iltihap ve ağrıları ile ilgili fizik tedavi hastalıkları ve Parkinson gibi nörolojik hastalıklardır.  Romatizmal ve nörolojik hastalıkların çoğunun mekanizması bilinmediği gibi mekanizma üzerine etkili bir ilaç ve tedavisi de yoktur. Günümüzde hastaların çoğu bu gibi nedenlerle sağlık tesislerine gitmektedirler. Bu hastalıkların da kesin teşhis koymaya yarayan tetkik, tahlil ve görüntüleme yöntemleri yoktur. Burada da teşhis bazı rahatsızlıklarda olduğu gibi hastalık ile ilgili olarak hastanın verdiği bilgilere dayanır.  

Psikiyatrik rahatsızlıklar: Bunların tanısında kullanılacak bir bulgu, belirti ve tahlil yoktur. Mekanizmaları belli değildir. Tanıda kullanılabilecek tahlil, tetkik ve görüntüleme yöntemi yoktur. Teşhisler ifade (anamnez), anket, sorgu ve gözlem ile konur. Subjektif yöntemler kullanıldığı için tanılar ve tedaviler hekimden hekime değişir. İnsülinin yetersiz yapımına bağlı şeker hastalığı kan şekerinin ve kanda insülin belirlenmesi ile teşhis edilebilir. Psikiyatrik hastalıklarda böyle bir tahlil yoktur. Ürtikeri de tipik deri kızarması ve kabarmaları ile teşhis edebiliriz. Kızamık ve bademcik iltihaplarını kendilerine has belirtiler ve görünümleri (bulgular) teşhis edebiliriz. Fakat ruhsal rahatsızlıkları bu şekilde belirleyemeyiz. Bunların teşhisi de şüphesiz hekimler tarafından konulmaktadır. Hekim hastaların sorularına verdiği cevabı tanı ölçütlerine ve DSM isimli kitaplardaki özelliklere göre değerlendirerek bir tanı koyar. Tahmin edilebileceği gibi bu tanılar hekimden hekime değişebilir. Tanı, genellikle hekimin belki de hastayı görmeden koymak istediği bir tanıdır. Birçok hekim pazarlayacağı ilaç ve tıbbi yönteme göre teşhis koymaya çalışır.   Bir hekime göre belli bir hastalığı olan kişi diğer hekime göre hastalıksız bir kişi de olabilir. Şizofreni ve psikoz gibi bazı psikiyatrik rahatsızlıklarda kişiler, hasta olduğunu kabul etmez. Kendisi bu durumdan rahatsız değildir.

Psikiyatri Big Pharma’nın (ABD merkezli uluslararası ilaç kartelleri) en sevdiği tıbbi alandır. Çünkü bu alanda hastalık, ilaç ve tedavi pazarlamaları çok kolaydır. Psikiyatrik rahatsızlığın varlığını gösteren somut bir kanıt (tahlil, tetkik) olmadığı için kimse hekimin hatalı teşhis koyduğunu ve dolayısı ile tedavinin de hatalı olduğunu anlayamaz.  Tıp karteli bu rahatsızlıklar için canının istediği gibi ilaçlar üretebilir. Bu ilaçlar da rahatsızlığın mekanizmasına yönelik ve onu düzelten bir etkiye sahip olmayacaktır. İlaç prospektüslerinde bu ilaçların etki mekanizması değil nasıl etki ettiğinin tahmin edildiği belirtilmektedir.  İlaçların etkileri benzer rahatsızlığı bulunan kişilerdeki etkisinin plasebo ilaçlara göre farklı ve daha iyi olmasıdır. Tabii iyileşme ve düzelmeler de sübjektif olarak belirlenir. Yani hastanın ‘fayda gördüm, bana yaradı’ demesi yeterlidir.

Son dönem böbrek hastalarında (diyaliz hastaları), depresyonun hangi oranlarda bulunduğunu belirlemek için yapılan bir araştırmada muayeneyi yapan hekime göre  % 0 - %100 arasında değişen oranda depresyon saptanmıştır. Bunun nedeni depresyon tanısı için kullanılan ölçütler olduğu ifade edilmektedir. (Stoudemire A. (ed.): Tıbbi sorunları etkileyen psikolojik faktörler. Ankara, 1997, s.151) Bu psikiyatrik rahatsızlıklarda neden kesin ve doğru bir teşhis olamayacağının bir kanıtıdır.

 Tanı ölçütleri olarak belirtilen ölçütler hastaların sorulan sorulara verdikleri cevaplarla ilgilidir.  Tanı ölçütlerinin somut olmadığı ve neticede bir değerlendirmeye bağlı olduğu için burada tanılar istenildiği gibi değiştirilebilir. Hasta da canının istediği gibi cevaplar verebilir. Bile bile uygun olmayan şıkları işaretleyebilir.

  Tanınması veya teşhis edilmesi için yeterli ve güvenilir ve somut belirti ve bulguların olmadığı hastalıklarda da tanı konulması son derecede güçtür. Bunların çoğunun oluşum mekanizması belli olmayan hastalıkların tedavisi de rahatsızlıklarda uygulanan tedaviler gibidir. Bunlarda çok farklı tedavi yöntemleri uygulanabilir. Bütün hastalara önerilebilecek bir tedavi şekli olmadığı gibi bu tedavilerin hiçbirinden tatmin edici bir sonuç alınamaz.  Uygulanan tedavi şeklinin etkili olup olmadığı, nasıl sonuç vereceği, ne kadar süreceği tamamen şansa ve tesadüfe bağlıdır. Hiçbir zaman işin başında öngörülemez.

 Günümüzde kişide hangi hastalık bulunursa bulunsun kullanılan tanı ve tedavi yöntemlerinin hemen hemen hiç değişmediği görülmektedir. Sağlık tesislerine başvuran bütün hastalarda tanı anlamında bir anlamı ve yararı olmasa da tesiste yapılabilen bütün tetkikler istenmekte ve bunlar sürekli olarak tekrarlanmaktadır. Bu uygulama hastaların yapılan tahlil ve tetkiklerle teşhis edildiği kanısının oluşmasına neden olmuştur.

  Birçok rahatsızlıkta hastanın şikâyetleri hekim tarafından kesin olarak doğrulanamadığı gibi, bazı hastalıklarda da hastanın hiçbir yakınması yoktur veya çok hafiftir. Bu durumlar kişinin iş ve günlük yaşayışı açısından bir engel teşkil etmeyebilir.

Mikrop, virüs, mantar veya parazitlerin neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının çoğunda ateş, kırgınlık, öksürük, balgam, ishal gibi belirtiler de vardır. Belirtilere bakılarak altta yatan hastalığa hangi bakteri, virüs veya parazitin neden olduğu söylenemez. Virüs hastalıklarının kesin teşhis yöntemi yoktur.

Aşağıdaki tablo -bazı istisnalarla birlikte- hastalık ve rahatsızlık arasındaki farkların değerlendirilmesi için yardımcı olabilir:

 

                  rahatsızlık 

                         hastalık     

Hasta tarafından hissedilir, kişi tanımlıdır. kişi genellikle kendini kötü hisseder.                             

Hekim tarafından tanımlanır. belgelenebilir.

Şikâyetler vardır.                      

Helirti ve bulgular vardır.

ön planda, ağrı, bulantı gibi yakınmalar vardır. hasta kendini kötü hisseder.

ağrı ve yakınmalar ön planda değildir ve çoğunlukla azdır veya yoktur.

Hastalığa özgü (patognomik) tahlil ve tetkiki yoktur.                                                

Hastalığın tanısında kullanılan tahlil, tetkik ve görüntüleme yöntemleri vardır. Bunlar her zaman patognomik değildir. değerlendirme ve yorum ile tanı konur. bir dereceye kadar kanıtlanır-belgelenir.

Hasta acil tedavi arar- sürekli olarak aklına gelen her türlü hekim ve hastaneye başvurur. Hastane ve hekimlere başvuran kişilerin çoğu rahatsızlıklar için başvurur. 

Başlangıçta hasta tarafından önemsenmez. Ciddiye alınmaz.

Kişiyi bütünü ile etkiler.

Vücudun farklı bölümlerini etkiler.

yakınma nedenidir.

genellikle bir yakınma yoktur. 

Psikiyatrik rahatsızlıklarda (şizofreni ve paranoya gibi) hasta kendisini rahatsız hissetmez. Yaşadığı sorundan rahatsız olmaz. tıbbi bir sorunu olmadığını düşünür.

Bazı belirti ve bulgular olsa da hastalar bunları kendine göre yorumlar ve sonuç çıkarır.

Bilimsel olarak incelenemez. İnceleme metodu belirlenmemiştir.                                    

İncelenir; tahlil, tetkik ve otopsisi yapılabilir.

Daha çok psikosomatik (alternatif denen) tıbbın konusu olmuştur.  Tıp kitaplarında fazla bir bilgi yoktur.

Günümüzde uygulanan tıbbın  konusudur.  

Tedavide nedene değil rahatsızlığın azaltılması ve giderilmesine odaklanılır.

Tedavide her zaman başarılı olmasa da hastalığa neden olan sorunun düzeltilmesi de amaçlanır.

Şikâyetler rahatsızlıkla birlikte başlar.  

Şikâyetler hastalık ve hasta bölgeye göre çok sonra ortaya çıkar ve değişkendir.

Kesin şifa yoktur. genellikle nükslerle seyreder. ara ara kendiliğinden iyileşir. yaşam boyu sürer.                                             

Çoğunda kesin iyileşme ve şifa yoktur. semptomatik tedavi veya palyatif tedavi yöntemleri de uygulanır.

İyileştirici bir tedavi yoktur. tedavi kişinin kriz veya atak dönemlerindeki semptomları gidermeye yöneliktir (semptomatiktir).

Bazı hastalıkları iyileştirici yöntemler bulunsan da birçok hastalıkta sadece semptomatik tedaviler ve ağrı tedavisi yapılır. vardır.    

Hem alternatif hem de tıbbi her türlü gereksiz tedavi uygulanabilir. Kötü kullanıma uygundur.

Hem gerçek hastalıklarda hem de uyduruk hastalıklarda ve sağlık sorunlarında gereksiz tedaviler aşırı oranda uygulanmaktadır.

 

Herhangi bir rahatsızlığı bulunan hastalar hekime geldiğinde hekimin kendisine inanması için yakınmalarının gerçek olduğunu sık sık vurgular. Hekim ağrı ve diğer rahatsızlıkları gözü ile göremeyeceği ve herhangi bir şekilde belirleyemeyeceği için verilen ifadeyi doğru kabul etmek zorundadır.   

Adı ister rahatsızlık isterse hastalık olsun, hasta bu sürecin bir tarafıdır.  Konulan tanı ve tanıya göre hekimin uygulamak istediği tedavi nasıl farklı olabiliyorsa, hastanın koyduğu tanı da en az hekimin koyduğu tanı kadar önemlidir. Birçok hasta bu süreçte kendisini hakem yerine koyar. Eğer hekim kendisi gibi düşünmezse, kendi belirlediği tanıyı koymazsa hekimin teşhis koyamadığını veya yanlış teşhis koyduğunu düşünerek kendi tanısını onaylayacak bir hekimi arar. Hastanın bu değerlendirmesinde hekimin kendisi ile iletişimi de çok önemlidir.  Bazı hastalar da hekimin kendi koyduğu tanıya göre bir tedavi veya girişim yapmasını ister. Hastalar çoğun zaman rahatsızlıklarının tiroidektomi, kolesistekomi ve tonsillektomi ameliyatları gibi ameliyatlarla geçebileceğine inanır. Cerrahları bu ameliyatlar için zorlarlar.

Bu konularda sıklıkla karıştırılan bir durum da hekimlerin bir bilim adamı olduklarının sanılmasıdır. Onların düşüncesine göre bilimde bulgu ve sonuçların değişmemesi gerekir. “Bilim” kelimesi tedavinin kesin olarak iyileştirici olacağı anlamında yorumlanır.

Tıbbi uygulamalarda hem hasta, hem hastalık ve rahatsızlık hem de hekim açısından farklı teşhisler ve tedaviler uygulanmasının birçok nedeni vardır. Bu nedenle tıpta iki kere ikinin hiçbir zaman dört etmez. Böyle bir beklenti bilimsel ve çözümleyici düşünme tarzına ters bir beklentidir.   

Rahatsızlıkları nasıl anlayabiliriz: Bunun için bazı sorular sormak ve cevapları değerlendirmek gerekir: 1) Rahatsızlık vücuttaki bir bozukluktan mı kaynaklanmaktadır? Bu konuda bir bilgi var mıdır? Mekanizması bilinmekte midir? 2) Rahatsızlığın değerlendirilmesinde kullanılabilecek bir tanı yöntemi var mıdır? Bu yöntemin tanı koydurucu (patognomik olması) gerekir. 3) Rahatsızlığa neden olan mekanizma üzerine doğrudan etki ederek iyileştirici bir tedavi yöntemi veya ilaç var mıdır? Tedavi tam veya geçici ve kalıcı bir iyileşme sağlıyor mu? Sağlayabilir mi? Hekime; yapacağınız tedavi ile kesin iyileşmeyi sağlayabilir misiniz? Nüksleri engelleyebilir misiniz? Başka tıbbi sorunlara ve hastalıklara nedne olmadan iyileştirebilir misiniz? Soruları sorulmalıdır. b Hekim size bir garanti veremiyorsa bu yapılan işlemin iyileşme sağlayamayacağı anlamına da gelir.  3.7.2020

27 Mart 2024 Çarşamba

GAZETECİ BAHATTİN ÇAĞDAŞ İLE YAPTIĞIM YOUTUBE SÖYLEŞİSİ

 



Gazeteci Bahattin Çağdaş’ın youtube kanalında yaptığımız söyleşiyi şu bağlantıdan izleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=Usyx2XC1Sfg


26 Mart 2024 Salı

NORTIN HADLER: SON SAĞLIKLI İNSAN: SAĞLIK SİSTEMİNE RAĞMEN NASIL SAĞLIKLI KALINIR?




"The Last Well Person: How to Stay Well Despite the Health-Care System- Son Sağlıklı İnsan: Sağlık Sistemine Rağmen Nasıl Sağlıklı Kalınır- McGill-Queen’s University Pres, 2004". 

Bu röportaj Discover dergisinin Haziran 2005 sayısından yapılan özet Türkçe tercümesidir. 12.06.2005 tarihli Hürriyet-Bilim Dergisinde yayınlanmıştır. Nortin Hadler ve bu röportajın hemen unutulmuştur. Hatırlatmak için tekrar yayınlıyorum. 

Amerikalı doktor Nortin Hadler, kalp ameliyatları üzerine yaptığı istatistiki araştırmalar sonucunda, binlerce kardiyolojik ameliyatın gereksiz yere ve sadece para kazanmak için yapıldığı kanaatine vardı ve yazdığı kitapla büyük bir tartışma başlattı. 

ABD, Chapel Hill’deki North Carolina Üniversitesi’nden tıp profesörü Nortin Hadler, son 30 yılını doktor meslektaşlarının tıbbi uygulamaları ile ilgili istatistikleri incelemekle geçirdi. Tıbbi uygulamaların yararlarına ilişkin çok çarpıcı sonuçlara ulaşan Hadler, özellikle bel ağrısı tedavisinde bazı ameliyatların gereksiz yapıldığı kanısında. 

Son yıllarda kalp hastalıkları tedavisinde de, bypass ameliyatları ve anjiyoplasti gibi modern uygulamaların gerekliliği konusunda da ilginç değerlendirmelerde bulunuyor. 

Kalp hastalıkları ve diğer sağlık sorunları ile ilgili görüşlerini "The Last Well Person: How to Stay Well Despite the Health-Care System- Son Sağlıklı İnsan: Sağlık Sistemine Rağmen Nasıl Sağlıklı Kalınır- McGill-Queen’s University Pres, 2004" isimli kitabında yayımladı. 

Aşağıda, Discover dergisinin (Haziran 2005 sayısı) kendi kolesterolünü ölçtürmeye bile gerek görmeyen bu doktorla yaptığı ilginç söyleşiden özet görüşler yer alıyor. 

Soru: Kitabınızda pek çok insanın gereksiz yere by-pass ameliyatı olduğunu iddia ediyorsunuz. By-pass ameliyatları hangi koşullarda uygun değil? 

Bu ameliyatları yapmak için ancak iki nedeniniz olabilir. Biri yaşam kurtarmak, diğeri belirtileri (semptomları) düzeltmek. Fakat nüfusun ancak çok küçük bir kısmı bu ameliyattan anlamlı bir yarar sağlar. Bunlar, sol ana koroner arterlerinde kritik hasar oluşmuş ve ayrıca angina bulunan kişilerdir. Angina, kalbe giden oksijen geçici olarak eksildiğinde göğüste hissedilen sıkıntı anlamına gelmektedir. Angina bir hastalık değil, bir belirtidir; nedeni genellikle koroner kalp hastalığıdır. Bir ya da daha çok sayıda koroner arter (kalbe kan taşıyan atar damarlar) kısmen ya da tamamen tıkandığında, koroner kalp hastalığı oluşur. 

Anginanın tersine, kalp krizinde (miyokard enfarktüsü olarak da anılır), kalbin bir bölümüne kan gidişi engellenir ve buradaki kalp kası ölür. Angina, ciddi bir kalp hastalığının ilk habercisi olabilir. 60 yaşında angina hastası 100 yaşlı erkeği ele aldığımız zaman yalnızca yüzde 3’ünde bu hasar görülür. Ve bu hasarın olup olmadığını da koroner arteriyogram (atardamarın boyalı maddeler ile görüntülemesi) ile görebiliriz. Dolayısıyla bu testi 100 hastaya uygularsınız, 3 aday ortaya çıkar. Fakat bu uygulamada hastaya zarar verme riski mevcuttur. Bu risk 100 kişide birdir. Sonuç olarak "Ben yüz kişiden birine zarar verme riskini göze alarak tedavi edebileceğim üç kişiyi saptayacağım" diyebilirim. Bu çok ilginç bir değiş tokuş olayıdır.

 

Soru: Siz by-pass ameliyatı olan insanların pek çoğunun gereksiz yere sıkıntı çektiğini mi söylemek istiyorsunuz? Herkes bir yakınının bu ameliyattan sonra kendini daha enerjik hissettiğine ve göğüs ağrılarının azaldığına tanık olmuştur. 

Bu incelemenin sonuçlarını duymak bazı insanları rahatsız edecek. Siz de buna dahil olabilirsiniz. Ben yalnızca bu konuda bir kez daha düşünmenizi istiyorum. Fakat insanlar anginanın aralıklarla ortaya çıkan bir hastalık olduğunu bilmez. Bu hastalık gelir ve gider. Bu rahatsızlığı bir ay boyunca çekip, daha sonraki bir ay rahat soluk almazsınız. Klasik kardiyologlar hastaların bu semptomlarla baş edebilmesi için kronik hastalıkların tedavisinde kullandıkları yöntemleri uygularlardı. 1960’lı ve 1970’li yıllara kadar, doktorlar nitrogliserin gibi ilaçlarla angina ağrılarını gidermeye ve hastalara her şey yoluna girinceye kadar beklemelerini öğretmeye çalışıyorlardı. 

Soru: Ancak by-pass olan hastalarda bu ağrılar tamamen geçiyor. Bu da ameliyatın sıkıntılarına katlanmaya değmez mi? 

Bu rahatlamanın ne oranda plasebo etkisine bağlı olarak ortaya çıktığını dikkate almanız gerekir. Eğer kontrol grubu ile bir deney yaparsanız, bunun ayırımına varırsınız. Angina hastası olan gurubun yarısına yalnızca küçük bir kesikten oluşan "yalancı" bir operasyon uygulanır, diğer yarısı ise spesifik bypass ameliyatını olur. Bu iki gurubun içinde ağrılarının hafiflediğini söyleyenlerin eşit miktarda olduğunu göreceksiniz. 

Angina, plasebo etkisine çok duyarlı bir hastalıktır, çünkü ağrı beklentisi ağrıların sıklığını artıran bir unsurdur. FDA’nın onayından geçmiş bir takım ilaçların angina sıkıntılarının yüzde 55’ini geçirdiği görüldü. Plasebo deneylerinde ilaçlar yüzde 45 oranında etkiliydi. Ameliyatların ağrıları azalttığı kanıtlansa bile, bu rahatlamanın bypass ameliyatlarının neden olduğu risklere değip değmediğini düşünmeniz gerekebilir. 

Bu risklerin başında şiddetli depresyon gelir. Ayrıca ameliyat olan hastaların üçte birinde bellek kaybı oluşabilir. Pek çoğu tekrar çalışamaz hale gelebiliyor. Ayrıca önemli ameliyatların hepsinde görülen riskler by-pass ameliyatlarında da söz konusudur. 

Soru: By-pass ameliyatları, anjiyogram ve kolestrol düşürücü ilaçlarla ilgili araştırmaları incelediniz ve bu uygulamaların istatistiksel olarak anlamsız olduğunu gördünüz. Ne var ki bu üç uygulamanın yaygın bir şekilde kullanılmasından sonra yaşam süresinin uzadığı da görülüyor. Yaşamı kalp hastalıkları tedavisinde izlenen bu gelişmeler uzatmıyorsa ne uzatıyor? 

Yaşam süresinin uzama trendi kalp müdahalelerinden önce başladı. Yaşam süresi ile ilgili epidemiyolojik araştırmalara bir göz atarsak, bunun gizinin iki soruda yattığını görürüz. Bunlardan biri: "Sosyal statünüzden memnun musunuz? Ve İşinizden memnun musunuz?" Sosyoekonomik statü ile ilgili soruda amaç gelir düzeyidir. Başka bir deyişle belirli bir bölgede gelir grupları arasındaki uçurum ne kadar az ise insanların ömrü uzundur. Eğer gelir düzeyleri arasındaki fark çok derinse, ömür kısalır. Bunlar çok güçlü ilişkilerdir. Kısaca uzun ömrün sırrı modern tıpta değil, modern toplumdadır. 

Soru: Diyelim ki mucize bir hap çıktı ve bu hap kalp krizinden ölümleri azalttı. Bu durumda insan ömrünün daha da uzayacağını söyleyebilir miyiz? 

Bu durumda da yaklaşık 85 yaşlarında ölürüz. İnsanlar bu yaşta kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiriyorsa, ölüm nedenleri yalnızca kalp krizi değildir -teşhis kalp krizi olsa dahi-. Ölüm nedeni bu yaşta çok sayıda hastalığın bir araya gelmesidir veya toplumda bilindiği gibi yaşa bağlı zayıflık ve tükenmişliktir. Bu, ölüm nedenlerinin başında gelir. 

Soru: Ameliyatların pek çok riski var ve acı veriyor. Peki kolesterol düşürücü statinlere niye karşısınız?

Kolestrol düzeyi normal olan, 45 ile 65 yaşları arasındaki erkeklerde, gelecek beş yıl içinde ölme riski, yüksek serum kolesterollü aynı kategorideki erkeklere göre, yüzde 1 oranında daha azdır. 

Bugüne dek yapılmış en kapsamlı çalışma yüksek kolesterollü 3.000 erkek üzerinde yapıldı. Bu denekler beş yıl boyunca her gün bir statin kullandılar. Diğer taraftar kontrol grubundaki benzer nitelikteki 3.000 erkek plasebo kullandı. Deneyin sonunda iki grup arasında kalp-damar hastalıklarından ölme riskinin aynı olduğu görüldü. 

Statinler, ailesinde genç yaşta kalp hastalığı vakası görülen insanlarda kalp krizi riskini azaltıyor. Ancak bu çok küçük oranda bir hasta gurubunu işaret eder. Bu verilere bakarak kalp krizi geçirmiş hastalarda statinlerin yararlı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak diğerleri için olası yarar çok marjinaldir ve klinik olarak anlamsızdır. 

Soru: Siz 62 yaşındasınız. Kolesterolünüzü kontrol ettiriyor musunuz? 

Bilmek istemiyorum. Beni herhangi bir ölçüm ile damgalarsanız, benim kendimi iyi hissetmeme engel olursunuz. Benim bu tür ölçümlerden elde edeceğim bir yarar yok. Eğer bir doktor benden habersiz kolesterolümü ölçerse çok kızarım. Bana göre bu bilimin ihlalidir. Bu tür bir ölçüm gereksiz yere kendimi kötü hissetmeme neden olabilir. 

Soru: İstatistikler müdahaleci kordiyolojiyi haklı çıkartmıyorsa, bu kadar çok by-pass ameliyatının yapılmasının nedeni ne? 

Para. Amerika’daki hemen hemen her hastanede müdahaleci kardiyoloji uygulanır. Gayri safi milli hasılanın büyük bir kısmını bunlar oluşturur. Bu ülkede her yıl yarım milyon by-pass ameliyatı ve 650.000 koroner anjiyoplasti yapılıyor. Bu operasyonların maliyeti ortalama 28.000 dolar ile 60.000 dolar arasında değişir. Bu gelir transferinden pek çok insan yarar sağlıyor. Ancak hiçbir Batı Avrupa ülkesinde bu kadar fazla sayıda kardiyolojik müdahale yapılmıyor. Üstelik burada yaşayan insanlar da ABD’liler kadar uzun yaşıyor. 

Soru: Kitabınız kardiyologların alacağı kararları etkileyecek mi sizce?

Benim amacım bir tartışma başlatmak. 

Soru: Hastalar sizin eleştirilerinizden nasıl etkilenecek? 

Bence hastaların işi doğru insanı, doğru doktoru bulmak. Bulacağınız doktor sizin geçmişinizle ilgili öykünüzü dinleyecek, olası tedavinin artı ve eksilerini sizinle tartışacak nitelikte olmalıdır. Ancak sistem böyle kurulmamıştır. Sistem devasa bir iş modeli olarak kuruludur. Bütün doktorların yalnızca para peşinde koştuğunu söylemiyorum. Eğer sistemi ben kursaydım kardiyologların kalp ile değil, kalp hastası insanlar ile ilgilenmesini sağlardım. Eğer baştan beri bunu yapsalardı pek çok insana anjiyoplasti uygulamazlardı. 

Soru: Yaptığınız istatistiksel analiz çok emek istiyor ve sonuçta elde edilen veriler insanları rahatsız ediyor. Bu tür bir çalışmayı ne amaçla yürütüyorsunuz? 

Ben tıp eğitimini bir nevi din adamlığı gibi görüyorum. En azından ben böyle hissediyorum. Klasik Yunan uyarısında olduğu gibi "zarar verme" öğüdüne uymak istiyorum. Modern istatistiğin yardımıyla şu soruyu sorabiliyorum artık: Herkesin gittiğin yoldan giderek iyilik mi yapıyorum? Bir eğitimci olarak bu benim hayatımın ana teması. 

Soru: Bu iddialarınız modern kardiyak uygulamaları üzerine bir kez daha düşünmemize yol açıyor. Tıbbi çevrelerden gelen tepkiler sert mi oldu? 

Öyle denemez. Journal of the American Medical Association isimli dergi bu çalışmama çok olumlu yaklaşmış. Dergideki yazıyı annem yazsa idi ancak bu kadar ılımlı olurdu.

  

HASTALIK VE RAHATSIZLIK KAVRAMLARI ARASINDAKİ FARKLAR

    Not: Temel önyargıların bir tarafa bırakılarak okunmasında yarar vardır . Aforizma: Doktorunu seçerek hastalığını da seçersin. (Choose...