19 Kasım 2023 Pazar

HİPERTANSİYONOMANİ

 

 

HİPERTANSİYONOMANİ  (yazı biraz uzun. Allah okuyana sabır versin)

         Günümüzde en fazla konuşulan sahte sağlık sorunlarından biri de hipertansiyondur. Kiminle konuşursanız konuşun veya hangi evi ziyaret ederseniz edin konu bir şekilde tansiyona/hipertansiyona gelir. Her evde bir naylon torba dolusu ilaç vardır. Bunların başını tansiyon ilaçları çeker. Bu kişilerin çoğu birden fazla tansiyon ve şeker ilacı kullanmaktadır. Torbada kolesterol ilaçları, tip 2 diyabet ilaçlarından bir veya birden fazlası, mide koruyucu (?) ilaçlar (Pantpas, Nexium gibi), kan sulandırıcılar (Clexane, Fragmin, Fraksiparin, plavix, coumadin gibi), aspirin ve coraspin (coraspin’in aspirin olduğu da bilinmiyor), ağrı kesiciler, vitamin ilaçları ve duruma göre başka ilaçlar da yer almaktadır. Kişi artık iyi bir sağlık tüketicisi veya müşterisi ise beslenme, vitamin ve mineral destek ürünlerini de kullanmaya başlamıştır.

         Kan basıncı yüksekliğinin vahim bir durum olarak algılanmasının bir nedeni kullanılan terminolojidir. “Hiper” ve “tansiyon” kelimeleri insanı ürkütmektedir. Hem “hiper” hem de “tansiyon” bir arada olunca tehlike  daha fazla olmalıdır. “Hipertansiyon” kelimesi kalp ve damarlardan oluşan dolaşım sisteminde kan basıncının tehlikeli bir seviyede arttığı anlamına gelmektedir. Artan basınç   damarları şişirerek patlatabilir, beyin kanamaları ve felçlere neden olabilir. Bu sahte mekanizma ile korkutulan kişilerin tansiyon ilaçlarını kullanmak için can atmaları şaşırtıcı değildir. Damar içindeki basıncın çok fazla olması ile damarların kalorifer kazanı gibi patlayarak beyin kanamalarına neden olabileceği düşünülmektedir.

         Tansiyon ilaçları bağımlısı olan herkes bu ilaçların kendilerinde o an mevcut olan sağlık sorunları ile ilgili faydaları olduğunu da düşünmektedir. Bu madem bir hastalıktır; kendileri de  bu hastalığın farkında olmalı; ölçülen her yüksek kan basıncı değeri mevcut bir sorunla ilgili olmalıdır. Herkes tansiyon aletleri almaya ve her gün bir veya birkaç kere kan basıncını ölçmeye ve bu ölçüm değerine göre sağlık durumunu değerlendirmeye başlamıştır. Tansiyon ilaçlarını kullananlar artık bu konuda bir uzmanlık da kazanmışlardır. İlaç hakkında her şeyi bildiklerini düşünmektedirler. 

         Başı ağrıyanlar, halsizliği olanlar, başı dönenler, kendini güçsüz hissedenler, kendisini iyi hissetmeyenler hemen kan basıncını ölçmektedir. Bazıları da kan basıncının 13 veya 13.5 (cm Hg) olmasının kendisi için iyi olmadığını; bunu hemen anladığını söylemektedir. Kan basınçlarını sürekli olarak monitorize eden (ölçen) kişiler, ölçtükleri her değerin ne gibi sağlık sorunlarına neden olduğu konusunda kendilerine göre ölçütler de geliştirmektedir. Bu ölçütler hiçbir tıp kitabında yer almaz ve böyle bir tıbbi kriter de yoktur.

         Hastane ve hekimlere başvuran herkese tansiyon ilaçları yazıldığı halde günümüzün batı tıbbına göre de (modern tıp, ticari tıp) kan basıncı yüksekliği bir hastalık değildir.

Böbrek yetmezliği, feokromasitoma, böbrek damarlarında bir darlık ve tıkanma gibi hastalıklarda kan basıncı yükselmesi bu hastalıkların bir belirtisidir. Bu kişilerde; çalışmayan böbreğin, aşırı adrenalin ve noradrenalin salgılayan böbrek üstü bezinin çıkarılması, dar veya tıkalı böbrek damarının açılması ile kan basıncı düşer. Bunlar kan basıncını yükselten nadir nedenlerdir. Bu gibi durumlarda kan basıncı arada sırada değil, sürekli olarak yüksek seyreder.

Kendisini ‘tansiyon hastası’ (?) olarak kabul eden ve sürekli tansiyon ilacı kullanan kişilerin çoğunda kan basıncı 12-20 cm Hg basıncı arasında dalgalanır ve değişir. Spor yapanlarda, koşucu ve yüzücülerde kan basıncı 20 cm Hg.’nin de üstüne çıkabilir. Basınç yükseldiği için beyin kanaması geçiren bir koşucu yoktur.

Kan basıncı, nabız ve solunum sayısı gibi vücudun o andaki ihtiyacı ve yaptığı işe göre değişir. Sabit bir değeri; normal bir alt değeri ve tehlikeli üst değeri yoktur. Nasıl gerektiğinde artabilen dakikadaki solunum sayısının fazlalığı bir hastalık değil ise kan basıncı ve nabzın farklı olması da bir tıbbi sorun değildir. Vücutta bir bozukluğun göstergesi değildir.

Kalp aşırı bir basın oluşturabilecek bir organ; veya bir hidrofor, dalgıç pompa veya kompressor değildir. Kalp boşluklarındaki kanı kasılarak boşaltabilen adalelerden oluşmaktadır. Kalp karıncıkları (ventrikülleri) bir atımda en fazla 70-80 ml kan pompalayabilir. Kalp bir kompressor gibi sürekli basınç oluşturmaz. Aralıklı olarak atar ve bu atımlar arasında basınç üretmez. İçindeki kanı boşaltır boşaltmaz damarlardaki kan basıncı düşer. Bu evredeki basınca da diyastolik basınç diyoruz. Kalbin çalışması daha çok sıvı diyafram pompasına benzer. Damar içindeki kanın basıncı alçalıp yükselerek sinüzoidal bir dalgalanma gösterir. Bu dalgalanma atar damar duvarındaki kasların da buna uygun kasılması ile devam eder.

 

Sıvı diyafram  pompası


           Pompanın çalışması aşağıdaki bağlantıdan izlenebilir.

https://www.thomaspumps.com/content/published/api/v1.1/assets/CONT37A3B7B6453C473BBD8384D055C1FF9C/native/thomas_membran_gas_website_360x360.gif?channelToken=41f4fdae20c74c139e6e43f0899fbb7f

Kan damarları düzgün bir boru şeklinde değildir. Bu damar sistemine devamlı kan pompalandığında damar yapısı akımı engelleyen bir fren sistemi gibi çalışır; kan akımını yavaşlatır ve engeller.  



Atar ve toplar damarların duvarını oluşturan tabakaları ve düz kasları gösteren resim. Kalp, bu damarların duvarını delebilecek bir basınç oluşturmaz. Damar duvarının kolayca yırtılabilecek ince bir zar olmadığını görülmektedir.


       Damar duvarındaki adalelerin kasılması ile daralmış kan damarı kesiti. Damarlar kasılarak çapı küçülen ve gevşeyerek büyüyen bir yapıya sahiptir.

Diyastol döneminde neden kan basıncı sıfır olmaz?

Kalbin bir atımda oluşturabileceği basınç 120-200 mm Hg arasında değişir. Bazı kişilerde sistolik kasılma basıncı 80-100 mm. civarında da olabilmektedir.

Bir dakikada vücuda pompalanan kan miktarı atım volümü x atım sayısı ile hesaplanabilir. Kalp bir dakikada 70 kez attığında ve her atışta 80 ml kan pompaladığı durumda dakikalık atım volümü 5600 ml. (5.6 litre) olacaktır. Tabii bu miktar sabit değildir; atım sayısına ile pompalanan kan miktarı artacaktır. 

Kalbin kan damarlarında oluşturacağı 120-200 mm Hg basıncı aslında vücudun her noktasına kan gönderilmesine yetecek kadar kuvvetli bir basınç bile değildir. Bu basınç damarları aşırı derecede şişirecek ve patlatacak bir basınç da değildir.

İnsan vücudundaki damarların uzunluğu yaklaşık 60.000 mil 100.000 km. olarak hesaplanmaktadır. Dünyanın çevresi (~40.000 km.’dir. Bu uzunluğun %80’ini 5 mikron çapındaki kapiller damarlar oluşturmaktadır.

https://knowledgeburrow.com/what-is-the-total-length-of-blood-vessels-in-the-human-body/

Aort kalpten çıktıktan sonra hemen dallanmaya başlar. Dallanmalar arttıkça toplam damar çapı daha geniş olacağı için kan basıncı da düşmeye başlar.  Orta, küçük ve kılcal damarlarda kan basıncı giderek düşecektir.    

Kalp ve damarların görevi vücudun bütün hücre ve dokularına sürekli olarak yeterli basınç ve miktarda oksijen, besin ve hormonların gönderilmesidir. Bu da kanın en küçük (kılcal) damarlara kadar yeteri miktarda ve basınçta ulaşabilmesi ile mümkün olur. Mantıklı bir zihin deneyi yaptığımızda sadece kalp atımı ile bütün vücuda kan gönderilmesinin mümkün olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Kan dolaşımının sadece kalbin kasılması ile olduğu ve damarların  da sıradan bir boru gibi olduğunu düşünülmektedir. Kalp ve damar sistemi bir bütündür.

 Kan su gibi akmaz. Damar duvarındaki kasılmalarla iletilmesi gerekir. Kalp sadece dolaşımı başlatır. Damarlardaki kan, damar duvarında bulunan kasların uyumlu peristaltik (itici kasılmalar) hareketleri ile kan ileriye doğru itilir. Bu böyle olmasaydı, kalbin kasılmasından sonra kan basıncının sıfıra inmesi gerekirdi. Diyastolik basınç damar duvarındaki düz kasların kasılması ile oluşan bir basınçtır. Bu basınç ile kalp atımı ile başlayan dolaşım devam eder.

 Kalp atımları dalgıç pompada olduğu gibi sürekli olmadığı için, her atımdan sonra basınç düşer. Kanın yoğunluğu ve viskozitesi sudan yüksek olduğu için sürtünme ile basınç kaybı da fazladır.   

https://knowledgeburrow.com/what-is-the-total-length-of-blood-vessels-in-the-human-body/

Aort kalpten çıktıktan sonra hemen dallanmaya başlar. Dallanmalar arttıkça toplam damar çapı daha geniş olacağı için kan basıncı da düşmeye başlar.  Orta, küçük ve kılcal damarlarda kan basıncı giderek düşecektir. Kanın sudan fazla bir viskozitesi vardır. Bu da içindeki kanın akımını zayıflatan bir faktördür.

Kalp ve damarların görevi vücudun bütün hücre ve dokularına sürekli olarak yeterli basınç ve miktarda oksijen, besin ve hormonları gönderilmesidir. Bu da kanın en küçük (kılcal) damarlara kadar yeteri miktarda ve basınçta ulaşabilmesi ile mümkün olur. Mantıklı bir zihin deneyi yaptığımızda sadece kalp atımı ile bütün vücuda kan gönderilmesinin mümkün olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Kan dolaşımının sadece kalbin kasılması ile olduğu ve damarların  da sıradan bir boru gibi olduğunu düşünmektedir. Kalp ve damar sistemi bir bütündür. Kalp sadece dolaşımı başlatır. Damarlardaki kan, damar duvarında bulunan kasların uyumlu peristaltik (itici kasılmalar) hareketleri ile kan ileriye doğru itilir. Bu böyle olmasaydı, kalbin kasılmasından sonra kan basıncının sıfıra inmesi gerekirdi. Diyastolik basınç damar duvarındaki düz kasların kasılması ile oluşan bir basınçtır. Bu basınç ile kalp atımı ile başlayan dolaşım devam eder.

 Kalp atımları dalgıç pompada olduğu gibi sürekli olmadığı için, her atımdan sonra basınç düşer. Kanın yoğunluğu ve viskozitesi sudan yüksek olduğu için sürtünme ile basınç kaybı da fazladır.

https://knowledgeburrow.com/what-is-the-total-length-of-blood-vessels-in-the-human-body/

          Durum böyle olduğu halde birçok kişi kendine göre yüksek ölçtüğü kan basıncı değerlerinden şikayetçidir. Kan basıncı 12’den fazla ise bu çok tehlikeli bir durumdur. Birçok kişiden böyle ölçümler karşısında: “Bu kan basıncı değerlerinde ben kendimi iyi hissetmiyorum; benim için iyi değil; ben kan basıncımın yükseldiğini hissediyorum… ” gibi cevaplar alıyoruz. Vücudumuzda bu ölçümleri gösteren bir kadran ve anlamamızı sağlayan başka bir mekanizma olmadığı halde bazı kişilerin kan basınçlarının yüksek veya düşük olduğunu nasıl anladığı bilinmemektedir. Kan basıncının ihtiyaca göre 12 cm Hg den yüksek olmasının aslında fizyolojik bir uyum olduğunu ve bir hastalık olmadığını anlatmak mümkün değildir. Ölçülen değerler başkaları için normal olabilir; fakat o kişi için bu normal değildir. Çünkü kendisi bunu fark etmekte ve bundan rahatsız olmaktadır.

          Kan basıncı neye göre ayarlanır? Beyne giden kan miktarının ve basıncının düşük olması neye yol açar?

Kan basıncını düzenleyen iki mekanizma vardır.

1. Dolaşımın amacı bütün vücutta kan dolaşımını sağlamak ise de burada birinci görev beyne giden kan miktarının yeterli olmasının sağlanmasıdır. İnsan vücudundaki kan basıncı esas olarak beyne giden kan miktarına göre ayarlanır.   


           Carotis communis  (common carotid artery-şah damarı)’nin internal carotid ve external carotid (alttaki ve üstteki karotis damarı) arter olarak dallandığı köşede, glomus caroticum olarak bilinen 3 mm çapında bir kemoreseptör mekanizması bulunur. Bu aslında kan basıncını, kan içindeki oksijen kısmi basıncını (PaO2) ve karbondioksit kısmi basıncını PaCO2) ölçen bir biyolojik sensördür. Bu reseptörler beyne giden oksijen ve kan miktarını yetersiz olarak ölçtüğünde kalp-damar sistemi kan basıncını ve nabzı arttırmaktadır. Koşan ve daha fazla enerji ve oksijen tüketen kişilerde de kan basıncı aynı nedenle artar.

Yaşlanan ve hareketsiz bir hayat süren kişilerde beyin korteksine giden oksijen ve besinler azalır. Karotis ve beyin atar damarlarındaki darlıklar, tıkanıklıklar ve düşük kan basıncı beyne giden kan akışının zayıflamasına ve beyin korteks hücrelerinin yeteri kadar oksijen ve besin almamasına neden olur. Bunun sonucunda beyin kabuğu korteksi) incelir; kansızlığa (iskemiye) bağlı beyin hücrelerinin ölmesine ve atrofisine (incelmesi ve zayıflaması) neden olur. Bu da iskemik hafıza bozukluklarına neden olur. Bazı uç damarlardaki akımın iyice yavaşlaması ve durması da felçlere (inmelere) neden olur.

Beyine giden damarlarında daralmaları olan, damar duvarının sertleşmesi nedeni ile yeterli basınç oluşturamadığı ve beyne yeterli kan gitmediği durumlarda ve özellikle yaşlı kişilerde kan basıncını düşüren ilaçların ne kadar tehlikeli olduğu açıktır. Tansiyon ilacı kullananlar neden beyinlerine daha az kan gitmesini istiyor?

Özellikle yaşlı kişilerde beyine giden kan miktarının yeterli olması hayati önemdedir. Kan basıncındaki yükselmeler beyine yeterli kan gitmesi için koruyucu bir mekanizmadır. Bu durumlarda kan basıncını düşürmek çok daha tehlikelidir.

Durum böyle olduğu halde modern tıbbın önerisi şöyledir:

 

Kan inceltici, kolesterol düşürücü ajanlar ve antihipertansif ilaçlar gibi felçlerin önlenmesi için kullanılan reçeteli ilaçlar atrofiyi önlemeye yardımcı olabilir. Bu ilaçlar herkes için değildir, ancak belirli risk faktörleriniz varsa faydalı olabilirler. (https://tr.medicinehelpful.com/17302770-ischemic-brain-disease-symptoms-causes-consequences-and-features-of-treatment )

 

          2. Böbreklerin kan dolaşımındaki bozukluklar ve azalma: Böbreğe giden kan miktarı azaldığında veya böbrekler yeteri kadar idrar oluşturamadığında renin-anjiyotensin sistemi (RAS) ya da renin anjiyotensin aldosteron sistemi (RAAS) denilen sistem devreye girer. Bu sistem kan basıncını ve sıvı dengesini düzenleyen hormonal bir sistemdir.

          Kan basıncı düştüğünde,  böbrekteki jukstaglomerüler hücreye ulaşan sodyum klorür seviyesi düştüğünde, böbrekteki jukstaglomerüler hücreler renin salgılarlar. (Jukstaglomerüler aparat,  böbrekte glomerulusa giden arteriyole düzenleyici hormonlar salgılayan bir grup yapıdır.) Renin, anjiyotensinojenden anjiyotensin I oluşumunu uyarır. Anjiyotensin I ise daha sonra anjiyotensin dönüştürücü enzim ile (ADE-ACE) anjiyotensin II ye dönüştürülür. Anjiyotensin II kan damarlarında kan basıncının artmasını sağlayan vazokonstriksiyonu (atar damarın daralması) sağlar. Anjiyotensin II aynı zamanda adrenal korteksten (böbrek üstü bezinin dış tabakası) aldosteron hormonunun salınımını uyarır. Aldosteron böbrek tübüllerinden kana sodyum ve su geri alımını artırır. Bu vücudun sıvı miktarını ve dolayısıyla kan basıncını artırır. ACE inhibitörü denen tansiyon ilaçları anjiyotensin dönüştürücü enzimin görevini yapmasını engeller. Bu insan fizyoloijisine aykırı ve düzenleyici mekanizmayı felç eden bir etkidir.

ACE inhibitörleri ilaç grubu ve ticari isimleri: Benazepril, Kaptopril, Silazapril, Enalapril, Fosinopril, Imidapril, Lisinopril, Moexipril, Perindopril, Kinapril, Ramipril, Spirapril, Trandolapril.

          Kan basıncını arttıran her iki durum da vücudun bir koruyucu mekanizmasıdır. Hem beyine hem de böbreklere giden kan akımı azaldığında kan basıncı anlattığım mekanizmalar ile yükselecektir. Böbrek yetmezliği ve böbreğe giden kanın azaldığı durumlarda vücut kan basıncı sürekli olarak yüksek tutmaya çalışacaktır. Beyne giden kan miktarının azaldığı durumlarda veya egzersiz yapanlarda kan basıncının artması ise kısa sürelidir. Bu durum düzeldiğinde kan basıncı kendiliğinden düşer.

          Bütün memelilerde, balıklarda ve başka canlılarda bulunan kalp aslında yeterli dolaşım sağlayabilecek büyüklükte değildir. Zürafalardaki kan basıncı bu açıdan önemlidir. Zürafaların uzun bir boynu vardır. Beyne giden basıncın bu nedenle fazla olması gerekir. Zürafa kalbi 350 mmHg lik (35 cm Hg) bir basınçla kan pompalayacak kadar güçlüdür. Zürafa kalbi dakikada ortalama 170 defa atmakta ve bütün vücuduna 75 litre kan pompalayabilmektedir. Bu basınç zürafaların damarlarında bir yırtığa, beyin kanamasına ve kalp krizine neden olmamaktadır.

Sağlık kuruluşlarına başvuran herkese tansiyon ilaçları verilmektedir. Bu ilaçlar neden veriliyor? Kan basıncı yüksekliği bir hastalık mıdır?

Tansiyon ilacı kullanan herkes yüksek kan basıncını bir hastalık olarak görmektedir. Hepsi tansiyon ilacı bağımlısıdır. Bu ilaçları bıraktıkları takdirde kalp krizi veya beyin kanaması geçireceklerini sanmaktadır. Ayrıca hepsi kan basıncındaki değişiklikleri hissettiklerini; basınç yükseldiğinde rahatsız olduklarını, baş veya boyun ağrısı çektiklerini söylemektedir. Sahte kovid salgını ve aşılarından sonra kalp krizlerinin ve felçlerin artması insanları tansiyon konusunda daha hassas hale getirmiştir. Kan basıncı 160 mm Hg. Olanlar kalp krizi geçirdiklerini düşünerek acil servislere koşmaktadır.

Modern tıp bu konuda ne diyor? Aşağıda ABD, CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri) nin  Yüksek Tansiyon ile ilgili sayfasından alınmıştır:

          Bu sayfada ne yazıyor?

1. CDC, kan basıncınız aktivitelerinize bağlı olarak gün boyunca değiştiğini (yani sabit bir değer olmadığını); yüksek tansiyonun genellikle hiçbir uyarı belirtisi veya belirtisi olmadığını; birçok insanın kan basıncının yükseldiğinin farkında olmadığını belirtiyor.   

2. Kan basıncı yüksekliğini bir hastalık olarak tanımlanmadığı halde bu basınç ne kadar yüksek olursa, kalp hastalığı, kalp krizi ve felç gibi diğer sağlık sorunları için o kadar fazla risk oluşturduğunu söylüyor. Bunu  nasıl saptamışlar? Kan basıncındaki yükselmenin kalp krizlerine ve felçlere yol açtığını gösteren bir kanıt yoktur. Bunu kanıtlayacak bir deney yapılamaz. Bu tansiyon ilaçlarının satılması ve herkese kullandırılması için uydurulmuş bir yalandır; saçma bir postulattır (varsayım). Tansiyon ilaçlarının satılması için kan basıncı yükselmesi zararlı bir şey olmalıdır?  Ne yapar? Bilmiyoruz. Böyle söylersek kimse korkmaz ve tansiyon ilaçlarını kullanmaz? O zaman artan basıncın damarı patlatarak beyin kanaması yaptığını ve kalp krizlerine neden olduğunu söyleriz. Herkes inanır. Gerçekten inanıyor mu: Evet.

3. CDC tansiyon ilaçlarının kullandırılmasının bazı   heyetlerin kendi aklına göre, keyfi olarak düzenledikleri kılavuzlara dayandırıldığını belirtiyor: Bu heyetler KB’nın 130/80 veya 140/80’den yüksek olmasını bir eşik olarak belirlemişler. Tansiyon ilaçlarının sürekli satılması ve kitlesel tüketilmesi için bundan yüksek basınçların kalp krizi ve felçlere neden olduğu yalanına herkesin inanması gerekir. 

          Kan basıncı yüksek olursa ne olur? Vücudun her hücresine daha fazla kan ulaşır. Oksijen ve besin taşır.

Kan basıncı yüksekliğinin kalp krizine veya beyin kanamasına neden olması saçma bir postulattır (varsayımdır).  Kalp krizi kalp damarları içinde pıhtı oluşması ile olur. Kan basıncının ve nabzın fazla olması ile damarlarda akan kan daha hızlı akar; kalp kası daha iyi beslenir ve oksijenlenir. Bu da damar içi pıhtılaşmayı engeller. Damar içi pıhtılaşma kan dolaşımının durduğu ve çok yavaşladığı durumlarda meydana gelir. Kan damarı daraldığında dar bölümde akım hızı artar ve darlıktan sonra akım hızı önceki seviyeye gelir. Pıhtı oluşturmaz.  Damar iç yüzeyinde yaralanma, damar içinde yabancı cisim (stent), damarı besleyen damarda kanama, damar duvarında kolesterol plakları varsa, bunların kırılması ve intimayı zedelemesi ile damar içinde pıhtı ve kalp krizi oluşabilir. Koroner damarların aşırı stress veya uyarılmaya bağlı olarak kasılması da dolaşımı durdurur ve pıhtı oluşmasına neden olabilir. Kalbe gelen kan miktarı azaldığında bu kalbe daha az oksijen ve glikojen gidiyor demektir. Bu da kalbi zayıflatır. Kalbin kasılma gücünü azaltır.   

          Kan basıncı, beyin kanaması yapar mı? Kan basıncı ölçümü mm Hg (milimetre cıva), diğer adı "torr" olan ve Uluslararası Birimler Sistemi'ne (Système International d'Unités, SI) uymayan bir basınç birimidir. 760 mmHg (760 Torr), 1 atmosfer basınca eşittir. Tansiyon ya da kan basıncı, kalbin kanı pompalarken damar duvarında oluşturduğu basınçtır ve mm/cm cıva (Hg) olarak ifade edilir. Bu basınç dalgıç pompa ve kompresörlerle oluşturulan basınç ile mukayese bile edilemeyecek ve başka bir yerde kullanılmayan bir basınç birimidir. 120 rakamı, cıvalı manometrede cıva yüksekliğinin yaklaşık 12 cm olması demektir. 120 mm kan basıncı manometre borusu içindeki cıvayı ancak bu kadar yukarı itebilmektedir. Bu basınç damarlarda balon oluşmasına ve yırtılmaya yol açabilecek bir basınç değildir. Yukarıda da açıkladığım gibi kan basıncı damar dallanması arttıkça daha da düşer ve uç dallarda çok daha küçük değerlere ulaşır. Beyin kanamaları damar duvarındaki bir enfeksiyon veya damarı besleyen damarlardaki tıkanıklığa bağlı olarak oluşan duvar hücrelerindeki nekrozlara (ölüm) veya anevrizmalara bağlı olarak gelişir. Kanamaya neden olan şey basınç değil damar duvarının çürümesi ve erimesidir. Hücre duvarının temel yapı taşlarından birisi kolesteroldür. Kolesterol düşüren ilaçları kullananlarda hücre duvarları, hücrelerin oluşturduğu damar duvarını zayıflatacaktır. Damarda bir lezyon oluştuğunda bunu onaramayacaktır.  Günümüzde hekimler önüne gelen her hasta tansiyon, şeker, kolesterol ilaçlarının yanında mutlaka bir aspirin, coraspin yazmaktadır. Aspirin kullanan bir kişinin beyninde normalde önemsiz ve belirti vermeyecek, kendi kendine durabilecek bir kanama; ciddi kanamalara ve felçlere neden olabilir. Aspirin kandaki trombositlerin kümelenerek toplanmasını ve pıhtı oluşmasını engeller. Aspirin argo ifade ile kan sulandırıcı -antikoagülan ilaç değildir. Aspirinin etkisi on gün kadar sürer. Beyin kanamalarında kan basıncı yüksekliği yerine hastanın aspirin kullanıp kullanmadığına bakmak daha mantıklıdır.

ABD; CDC (Centers for Disease Control and Prevention= CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri) ne göre:

Yüksek tansiyon (hipertansiyon) nedir?

Hipertansiyon olarak da adlandırılan yüksek tansiyon, normalden yüksek tansiyondur. Kan basıncınız aktivitelerinize bağlı olarak gün boyunca değişir. Kan basıncı ölçümlerinin sürekli olarak normalin üzerinde olması, yüksek tansiyon (veya hipertansiyon) teşhisine neden olabilir.

Kan basıncınız ne kadar yüksek olursa, kalp hastalığı, kalp krizi ve felç gibi diğer sağlık sorunları için o kadar fazla riskiniz olur.

Yüksek tansiyonu teşhis etmek için kullanılan kılavuzlar sağlık uzmanından sağlık uzmanına farklılık gösterebilir:

  • Bazı sağlık uzmanları, kan basıncı sürekli olarak 140/90 mm Hg veya daha yüksekse, yüksek tansiyonu olan hastaları teşhis eder.2 Bu sınır, aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi 2003 yılında yayımlanan bir kılavuza dayanmaktadır.
  • Diğer sağlık uzmanları, kan basıncı sürekli olarak 130/80 mmHg veya daha yüksekse, yüksek tansiyonu olan hastaları teşhis eder.1 Bu sınır, aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi 2017'de yayınlanan bir kılavuza dayanmaktadır.

Yüksek tansiyonun belirti ve semptomları nelerdir?

Yüksek tansiyonun genellikle hiçbir uyarı belirtisi veya belirtisi yoktur ve birçok insan buna sahip olduklarını bilmez. Kan basıncınızı ölçmek, yüksek tansiyonunuz olup olmadığını bilmenin tek yoludur.

https://www.cdc.gov/bloodpressure/about.htm

   İNSANLARDA KAN BASINCINI DÜŞÜRMENİN SONUÇLARI VE ZARARLARI

Modern tıp olarak da bilinen günümüzün tıbbını adlandırmak için: “iatrojjenik tıp, gereksizlikler tıbbı, yoğun bakım tıbbı, nitelikli dolandırıcılık tıbbı, sahte tıp” gibi sıfatları kullanıyorum. Bu tıp anlayışı, aslında tıp karteli olarak adlandırdığımız küresel sisteme bağlık tıbbi ilaç, cihaz ve malzeme firmalarının ürünlerinin her ülkede serbestçe pazarlanabilmesi, satılması (reçete edilmesi ve kullandırılması) ve herkese kitlesel olarak tükettirilmesi için yapılan bir sağlık düzenlemesidir. Kullanılan ilaçların, tedavi ve girişimlerin ve cihazların nerede ise tamamına yakınını gereksizdir. Bunlar hiçbir hastalığı iyileştirmez ve oluşmasını engellemez.   

Kan basıncını düşüren ilaçlar kalbin kasılma gücünü azaltarak ve kan damarlarının kanı pompalamasını engelleyerek dolaşımı güçleştirmekte ve kalp yetmezliğine neden olmaktadır. 

Konunun daha iyi anlaşılması için dalgıç pompaları inceleyelim. Çok katlı apartmanlarda üst katlara giden su dalgıç pompalarla sağlanır. Pompa basıncı veya basınç kademesi düşürülürse üst katlara su gitmez. İnsanda da kan basıncı düşürülürse hayati organlara ve vücudun diğer hücrelerine yeterli kan ve oksijen gitmesi engellenir. Bu gibi tedaviler sadece akla ve mantığa değil, insan fizyolojisine de aykırı tedavilerdir. Kalp ve damar dolaşım sistemi vücudun otonom sinir sistemi tarafından idare edilmektedir. Kan basıncı ve nabız hızı da vücudun o an ihtiyacı olan oksijen ve kan basıncı değerine göre belirlenmektedir. Fizyolojik olarak kontrol edilen bu sistemin engellenmesi ve ilaçlarla kalp yetmezliği yaratmanın hiçbir faydası olmadığı gibi birçok zararları vardır. Yaşlı kişilerin her organında olduğu gibi akciğerlerinde, böbreklerinde, kalbinde, kaslarında ciddi fonksiyon kayıpları zaten olmaktadır. 

Tansiyon ilacı kullananlarda senkoplar, bilinç kayıpları, baş dönmesi gibi durumlar daha sık görülür. Bu ilaçlar böbreklere yeterli kan gitmemesi sonucu böbrek yetmezliklerine; beyin korteks (kabuk) tabakasına yeterli kan gitmemesi nedeni ile cerebral atrofilere ve iskemik hafıza kayıplarına, kan dolaşımının azalması ve durması nedeni ile felçlere; kemiklerde osteoporoza, adale ağrıları ve  kramplarına   neden olmaktadır. Deri buruşur, cansızlaşır ve daha hızlı yaşlanır. Bu kişilerin ayaklarında uyuşmalar ve üşümeler sık görülür. Kan dolaşımının yeterli oranda sağlanamadığı her organ için ciddi zararlar söz konusudur.   

Tansiyon ilaçları ve nitelikli dolandırıcılık:

Kan basıncı yüksekliği, tip 2 şeker hastalığı (?), gibi tanımlar gerçekte hastalık değildir. Kafadan uydurulan tedavi kılavuzları ile bu gibi durumlarda gereksiz ilaçlar kullandırılmaktadır. Gereksiz tahliller,  tetkikler, ölçümler, MR, tomografi, anjiografi gibi görüntüleme yöntemleri de bu ilaçları kullanan kişilerin kendilerinde ciddi sağlık sorunları olduğunu düşünmelerine neden olmaktadır. Ortada bir hastalık yoksa bu kadar tetkik, tahlil, ölçüm, görüntüleme boşuna mı yapılıyor?   

Bu gereksiz ilaçları kullananlar, gereksiz tetkikleri yaptıranlar tansiyon yüksekliğinin ne anlama geldiğini; bir hastalık olup olmadığını, tedavi edilmesi gerekip gerekmediğini; bunların gerçekten kalp krizi ve felçlere neden olup olmadığını bilmemektedir. Bu konuda algılama yetenekleri zayıf ve hatta hiç yoktur. Bu konuda bildikleri ortada dolaşan hurafeler ve inandıkları modern tıbbın yalanlarıdır. 

Resmi ve özel sağlık kurumları, hastaneler, SGK ve meslek odaları gibi kurumlar ve basın sürekli olarak bunların bir hastalık olduğunu; bu ilaçlarla kalp krizleri ve felçlerin önlenebileceğini söyleyerek insanları korkutmakta; onları gereksiz kontrol ve tedavilere yönlendirmektedir. Bütün bunlar “Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle (TCK 158. Madde/c fıkrası) , Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle (d fıkrası), Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle (g fıkrası) işlenen bir dolandırıcılık suçudur. 

Modern tıp tansiyon ve şeker ilaçlarını, kolesterol ilaçlarını, aspirini ve  kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı faktörleri engelleyen (hepsini engelleyen bir ilaç yok) antikoagulan ilaçları, uyku apnesinde kullandırılan CPAP ve BPAP solunum cihazlarını, zayıflama ameliyatlarını (bariatrik cerrahi), koroner stent, balon girişimleri ve bypass ameliyatlarını kalp krizlerini engellediği iddiası ile pazarlamaktadır. Kalp krizlerini engellediği iddia edilen bütün saçma tetkik, tedavi ve tedbirlere rağmen kalp krizleri, böbrek yetmezlikleri, felçler, beyin kanamaları 1970 öncesi döneme göre çok fazla artmıştır ve artmaya devam etmektedir. Bu herkesin üzerinde düşünmesini gerektiren bir sorundur.

Bu anlattıklarım bir işe yarar mı? Yaramaz! Modern tıp artık bir dini doğma haline gelmiştir. Kimse imanından şüphe etmek ve kâfir olmak istemez.

Dr. Uğur YILMAZ   18.11.2023

 


14 Kasım 2023 Salı

HPV AŞILARI DOLANDIRICILIĞI

   

Dolandırıcılık ve sistematik yalan tıp kartelinin hiçbir işe yaramayan, hiçbir hastalığı iyileştirmeyen etkisiz tıbbi ürünlerinin satışı için kullandığı bir yöntemdir. Gerçekte bir hastalık olmayan, ciddi bir sağlık sorunu oluşturmayan, tedavi gerekmeyen bir sorun tehlikeli ve öldürücü bir hastalık gibi takdim edilir; önemsiz hastalık ve bunun neden olduğu sonuçlar konusunda “herhangi bir kanıt olmaksızın doğru olduğu varsayılan” bir varsayım (postulat) oluşturulur. Gene aynı mantıkla hiçbir etkisi olmayan bir ilaç, aşı veya cihaz bu durumda kullanılması gereken bir ürün olarak pazarlanmaya başlanır.   

 Halkın bu uyduruk ilaç, aşı veya malzemeyi alması ve kullanması için bunu zorunlu bir ihtiyaç gibi görmesi gerekir. Bu gibi etkisiz, zararlı dandik (düzmece) ürünler siyasi partiler, belediyeler, sözde aydınlar, TV kanalları ve hekimler tarafından tavsiye edilir. Buna propaganda ile zihin kontrolü diyebiliriz.

  Bu ürünler önce bazı kişilerde kullandırılır. Daha sonra giderek yaygın hale gelir. Bu aşamada artık kimse bu ürünlerin bir etkisi olup olmadığnı, bir işe yarayıp yaramadığını, bir hastalığı tedavi ettiğini ve önlediğini bile düşünmemeye başlar.

Bunun son örneği kovid aşılarıdır. Bu aşılar için düzenlenen onam belgelerinde aşının herhangi bir koruyucu etkisinin olup olmadığının; ileride olumsuz sağlık sorunlarına yol açıp açmadığının belli olmadığı açık olarak yazıldığı halde, birçok kişi bu onam belgelerini dâhi okumadan aşı yaptırmak için koşturmuştur.

HPV aşıları içinde böyle bir varsayım mekanizması kurgulanmıştır.

HPV aşı kampanyası ile hiç kimsenin önemsemediği, önemli bir hastalık ve sağlık sorunu olmayan genital siğiller, çok tehlikeli bir hastalık etkeni olarak takdim edilmektedir. HPV aşılarını yapan ilaç firmaları bu siğilleri HPV virüslerinin yaptığını; bu HPV virüslerinin MUTLAKA rahim ağzı kanseri yaptığını; siğillerin bu nedenle çok önemli bir sağlık sorunu olduğunu; HPV aşıları kalıcı bir bağışıklık (?) oluşturulabileceği ve bu şekilde birkaç HPV virüsünün yaptığı rahim kanserlerinin engellenebileceği iddia edilmekte ve insanları beyni bu yalanlarla yıkanmaktadır. Kurgu aslında bu kadar uzun anlatılmamaktadır: Herkesin yakalandığı ve öldüğü rahim ağzı kanserlerinin önlenmesi için bütün kadınların HPV aşıları ile aşılanması gerektiği söylenmektedir. Kadınların çoğu, bu uyduruk aşı ile, hiç görmediği, duymadığı rahim ağzı kanserine yakalanmaktan kurtulacaklarını sanmaktadır.   

HPV aşıları  kampanyaları, tıp kartelinin günümüzde yaygın olarak kullandırılan, hiçbir hastalığı iyileştirmeyen tıbbi ürünlerini satmak için kullandığı nitelikli dolandırıcılık faaliyetinin bir örneğidir. Diğer tedaviler gibi bu da giderek tartışılmaz bilimsel bir doğru gibi algılanmaya başlanmıştır.

Nitelikli dolandırıcılık Türk Ceza Kanunu’nun 158.maddesinde düzenlenmiştir. HPV aşı dolandırıcılığı Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle (c fıkrası) , Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle (d fıkrası), Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle (g fıkrası) işlenen suçlardır. Modenr tıp, sahte kovid salgınında, kanser tedavilerinde, yüksek tansiyon (kan basıncı), tip 2. Diyabet tedavisi, aspirin, mide koruyucuları, Alzheimer tedavisi, psikiyatrik rahatsızlıklar için sahte tedavi önerilerinde bulunmaktadır.

 • HPV virüsleri hemen herkeste bulunan ve vücut tarafından kendisine karşı kalıcı bağışıklık oluşturulamayan virüslerdir. 200’den fazla türü olan bu virüslerin bir kişinin vücudunda bulunup bulunmadığı veya hangilerinin bulunduğunu gösteren bir kanıt yoktur. Virüslerin varlığını gösteren kesin bir tesşhis yöntemi bulunmadığı gibi, bu amaçla yapılan bir çalışma da yoktur.  Bir kişinin vücudunda bulunan HPV’lerin kansere neden olduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur. Esasen bu saçma varsayım hiçbir bilimsel yöntemle kanıtlanamayacak olan desteksiz bir varsayımdır. Rahim ağzı kanseri herkeste görülen bir hastalık değildir. Kendisinde hiç rahim ağzı kanseri olmayan milyonlarca kişide HPV virüsleri bulunabileceği gibi, kanserli bazı kişilerde de HPV virüsleri aynı zamanda mevcut olabilir. Sadece bir arada bulunma olarak tanımlanabilecek bu durum bu  virüslerin kanser yaptığı yönünde bir kanıt oluşturmaz.

• Sıradan kişiler virüsün ne olduğunu, nerede bulunduğunu, siğil yapıp yapmadığını, bunun bir sağlık sorunu olup olmadığını bilmez. Siyasi partiler, belediye başkanları, Sağlık Bakanı, meşhur TV programcıları bu konuda yalan bir propaganda yaptığında halk kolayca bunlara inanabilir. Bu nedenle HPV propagandası “Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle” yapılan aldatıcı bir propagandadır.

• HPV virüsleri birçok kişinin vücut hücreleri içinde uyku halinde bulunabilir. Bunlara karşı kalıcı bir bağışıklık oluşmaz. HPV aşıları ile de virüslere karşı kalıcı bir bağışıklık oluşturmak mümkün değildir. Aşıdan sonra bir iki yıl içinde siğil oluşmaması,HPV aşıların etkinliği için bir kriter olarak gösterilmektedir. Elektrokkoter veya dondurma ile tahrip edilen siğillerde de bu siğillerin kalıcı olarak yok edilmesi mümkündür. Önceden genital siğili olmayan bir kişi, aşı yaptırsa da yaptırmasa da şüpheli bir cinsel ilişkide bulunmadığı sürece siğil oluşumu zaten gözlenmeyecektir.  Aşıdan sonra birkaç sene siğil oluşmaması bu kişide raihim ağzı kanseri gelişmeyeceğinin bir kanıtı olmaz. Kanser gelişirse yalan boldur: Bu kanseri kendisi için aşı yapılan virüsler değil, henüz aşısı yapılmayan diğer HPV virüleri ile oluşmuştur yalanı söylenir.  

• HPV, human papillomavirus kısaltmasıdır. HPV virüsünün (Human papilloma virus - İnsan papilloma virüsü) 200'den fazla çeşidinin bulunduğu ve bunlardan 40'ı genital siğillere neden olduğu;  iddia edilmetedir. En çok siğillere yol açan tip HPV 6 ve HPV 11 virüslerinin deen fazla genital siğil yapan virüsler olduğu iddia edilmektedir. Farklı virüs türlerine karşı aşı üretildiğinde siğil yapan virüs sayısı da arttırılacaktır. Şu an sınır 200 aşıdır. Ayak tabanında bulunan verrüler de HPV virüsleri ile oluşur. Bir çok kişide görülen aft ve uçuklar da HPV virüsü gibi kalıcı bağışıklık oluşturmayan ve konakçı vücudundaki hücrelerde ömür boyu varlığını devam ettirecek olan herpes simplex virüsleri ile oluşmaktadır. Çok yakında bunlar için de aşı geliştirilirse kimse şaşırmasın… Günümüzde herhangi bir kişide hangi HPV virüslerinin veya diğer virüslerin bulunduğunu saptayacak bir teşhis yöntemi yoktur. Siğil yapan veya yapmayan bir HPV virüsünün bir kişinin derisinde veya genital bölgesinde var olup olmadığı kesin olarak belirlenemez.  

• Diğer kanserlerde olduğu gibi rahim ağzı kanserinin nasıl oluştuğu, mekanizması bilinmemektedir.  Kanserojen yani kanser yapan nedenler bilinmektedir fakat bunların nasıl kanser yaptığı bilinmemektedir.  

 

Herkeste çok farklı HPV virüsü (suşu) türü mevcut iken bunlardan bazılarını kanser yaptığını; ve bunlardan sadece bir kaçı için yapılan HPV aşıları ile önlenebileceğini iddia etmek saçma bir  varsayımdır.   İyonizan radyasyon, hormon ilaçları, GDO’lu bitkiler, tarım ve böcek ilaçlarının kanser yaptığı bilinmektedir fakat HPV virüsleri bunlar gibi kanserojen bir faktör değildir.

  HPV virüsleri kuvvetli bağışıklık oluşturmadığı için bunlar aşı veya başka bir yöntemle vücuttan eradike edilemez. Tamamen ortadan kaldırılamaz. Zaten var olup olmadıklarını hiçbir zaman öğrenemeyiz ve belirleyemeyiz. Sadece siğil varsa bu siğil HPV virüslerinden birisi tarafından oluşturuluyor diyebiliriz. Ayrıca siğillerden virüs tahlili ve analizi diye pratik bir tanı yöntemi de yoktur.

  Siğiller görülerek teşhis edilir. Kişi rahatsız oluyorsa dondurularak ve yakılarak başarı ile yok edilir. Kendiliğinden de ortadan kaybolabilir. Bu semptomatik bir çözümdür.  

  HPV aşılarının etkisini göstermek için aşı yapıp iki yıl içinde siğil gelişip gelişmediğine bakmak saçma bir kurgudur. Kanser belki on, on beş yıl sonra görülecektir. Aşı pazarlayıcıları, bu durumda da aşının kendisine karşı aşı yapılan virüslerin kanser yapmasını engellediğini; gelişen kanserin de aşıda bulunmayan virüslerle olduğu söylenecektir. Bunlarda yalan çok. Fakat nedense kimse bunları düşünmez ve sormaz.  

  Son zamanlarda mRNA aşısı teknoloisi sadece virüslere karşı değil kansere karşı üretilmeye başlanan aşılarda da kullanılmaktadır. Bunun nedeni, toplumun önceki mRNA aşılarını  körü körüne kabul etmesi, güvenmesidir. İlaç kartelleri de bu teknoloji ile yapılan her aşının öncekilerde olduğu gibi sorgulanmadan kabul edilebileceğini bilmektedir. Çünkü çok güçlü bir satış ağı, küresel sisteme uygun bir sağlık sistemi, kendisine bağlı siyasi yapı ve güçlü propaganda mekanizması vardır. Önümüzdeki günlerde mRNA teknolojisi ile üretilen, aslında hiçbir işe yaramayan, etkisiz ve gereksiz birçok tıbbi ürünün piyasaya sürüleceğini söylemek kahinlik değildir. “mRNA,” bilgisayar gibi, MR gibi gizemli bir kod olup, bu harflerin geçtiği her şey kişilerde sorgulanmayan bi güven oluşturmaktadır.  

Sağlık sistemi konusunun tıbbi değil siyasi ve ekonomik bir konudur.  

HPV AŞISI PROPAGANDASINI YAPAN TANITIM ELEMANLARI

Tıp kartelinin ekonomik ve siyasi gücü küçümsenmemelidir. Kartel şimdi de siyasi partileri ve bizzat Sağlık Bakanı gibi bakanları kendi ürünlerinin pazarlanmasında sıradan bir eleman olarak kullanmaya başlamıştır.   

Aşağıdaki haberler diğerlerinde olduğu gibi HPV aşı kampanyalarının da tıbbi değil siyasi bir kampanya olduğu anlaşılacaktır. Türkiye’nin ciddi birçok sorunu varken siyasi liderler, TV kanalları neden aşı ve ilaç (SMA ilacı gibi) kampanyaları ile uğraşır? Bunun üzerinde düşünmek gerekir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun HPV açıklamaları:

Kılıçdaroğlu: İktidara geldiğimizde HPV aşısı ücretsiz olacak

07/11/2021 21:14  https://www.diken.com.tr/kilicdaroglu-iktidarimizin-ilk-haftasinda-istanbul-sozlesmesini-yururluge-koyacagiz/

https://twitter.com/i/status/1457404327157448710

Kılıçdaroğlu, iktidara gelmeleri halinde kadınlara yönelik hayata geçirecekleri vaatleri açıkladı  By Euronews Yayınlandı 07/11/2021 - 21:26   Kılıçdaroğlu açıklamasında, İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden hayata geçireceklerini, rahim ağzı kanserini önleyen HPV aşısı dahil kadınlar için önleyici sağlık harcamalarının ücretsiz olacağını söyledi.

https://tr.euronews.com/2021/11/07/k-l-cdaroglu-iktidara-gelmeleri-halinde-kad-nlara-yonelik-hayata-gecirecekleri-vaatleri-ac

17.12.2021 Rahim Ağzı Kanserini Önleyen HPV Aşısı Ücretsiz Olacak

https://chp.org.tr/haberler/rahim-agzi-kanserini-onleyen-hpv-asisi-ucretsiz-olacak

 

HPV AŞISININ ÜCRETSİZ OLARAK HERKESE YAPILMASINI CHP SAVUNUR DA AKP BUNU YAPAMAZ MI? Onlar savunur; AKP yapar. Sloganı da pek güzel.

Bakan Koca duyurdu: HPV aşılaması başlayacak

Uzun süredir ücretsiz olması için kampanya yürütülen, rahim ağzı kanserine karşı koruma sağlayan HPV aşısına dair Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ilk kez açıklama yaptı. Koca, "Belirlenen bir grupla aşılamaya başlayacağız" dedi.

25.11.2022 - 12:42

Haberler - NTV Haber - Anadolu Ajansı

https://www.ntv.com.tr/saglik/bakan-koca-duyurdu-hpv-asilamasi-baslayacak,ckcdfXkr5E-01gwCBYC86Q

 

Eczacı Cem Kılınç: 'HPV aşısı ücretsiz olsun' mücadelesi kazanıma ulaştı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, "Belirlenen bir grupta aşılanmaya başlayacağımızı ve kapsamını kademe kademe geliştireceğimizi ifade etmek isterim" dedi. Ücretsiz aşı kampanyası yürüten eczacı Cem Kılınç, "18 ay önce başlattığımız HPV Aşısı Ücretsiz Olsun mücadelemiz Bakan'ın mecliste yaptığı konuşmayla kazanıma ulaştı" değerlendirmesini yaptı.

          Giriş: 25.11.2022 00:51

          https://www.birgun.net/haber/eczaci-cem-kilinc-hpv-asisi-ucretsiz-olsun-mucadelesi-kazanima-ulasti-411212

Askıda simitten sonra askıda HPV aşısı

"HPV AŞISI ÜCRETSİZ OLMALI

"Askıda HPV aşısı kampanyası başlatıldı

Eczacı Cem Kılınç, 3 Haziran 2021'de sosyal medya hesabından, eczane nöbetlerini genç kadınların HPV aşısını yapmak için tuttuğunu sosyal medyadan duyurdu. Bu ilk tweet kampanyaya dönüştü. Şimdiye dek en az 220 kadına ücretsiz olarak HPV aşısı yapıldı.

Evrim Kepenek

İstanbul - BİA Haber Merkezi  06 Ocak 2022, Perşembe 00:02

https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/255799-politik-bir-asi-olan-hpv-neden-ucretsiz-olmali

Uğur YILMAZ    14.11.2023

HASTALIK VE RAHATSIZLIK KAVRAMLARI ARASINDAKİ FARKLAR

  Not: Temel önyargıların bir tarafa bırakılarak okunmasında yarar vardır . Aforizma: Doktorunu seçerek hastalığını da seçersin. (Choose...