Türkiye’nin sağlık sisteminin Dünya Bankası tarafından düzenlendiğini ve perde arkasından yönetildiğini sık sık hatırlatıyorum. Kurulan sistem bir sağlık sistemi değil; tıp kartelinin tıbbi ürünlerinin serbestçe ve en fazla miktarda satılması için yapılan bir piyasa düzenlemesidir. Bu düzen “modern tıp” olarak da bilinir. Günümüzün tıbbi böyledir. Bu gerçek hastalık ve tıbbi sorunların iyileştirilmesi için kurulan bir düzen değildir. Amaç, tıp kartelinin sözde tıbbi ürünlerin uyduruk hastalıklar, akıl dışı varsayımlar ve kurgularla kitlesel olarak kullandırılması ve bu şekilde satılmasının sağlanmasıdır. Bu ürünlerin çok azı semptomatik tedavilerde yararlı olabilmektedir. Bu ürünlerin tüketilmesi için bir gerekçe oluşturmak için sahte ve uyduruk hastalıklar, tıbbi sorunlar üretilmiştir. Henüz mevcut olmayan ve ileride gelişebilecek hastalıkların önlenmesi de bu gereksiz tetkiklerin ve tedavilerin yaygın uygulanması için bir gerekçe oluşturmaktadır.
Tıp
karteli sürekli olarak her türlü hastalığın kesin olarak teşhis edilebileceği
bir teknolojik seviyeye ulaşıldığını; her türlü hastalığın kesin olarak
iyileştirilebileceğini ve hatta ileride gelişecek hastalıkların da
engellenebileceği yalanını söylemektedir.
ICD-10
(Uluslararası Hastalık Sınıflaması) listesinde 23 ana grup altında yüzlerce
hastalık ismi yer almıştır. Bu listede yer alan hastalıkların çoğunun oluşum
mekanizması bilinmemektedir ve iyileştirici tedavisi yoktur. Bu hastalık
gruplarının bazıları: neoplazmlar (kanser, sarkom, lenfoma), bazıları kalıtsal
olan kan hastalıkları, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar, sinir sistem
hastalıkları, birçok dolaşım sistemi ve deri hastalıkları, kas-adale sistemi ve
bağ dokusu hastalıkları, genetik malformasyonlar, şekil bozuklukları, kromozom
bozuklukları, psikiyatrik rahatsızlıklardır. Bu hastalıkların iyileştirici bir
tedavisi yoktur. Bazı hastalık ve durumlarda semptomatik (belirtilerin
giderilmesi) tedaviler, ağrı tedavileri; bazılarında da destek ve bakım tedavileri
uygulanmaktadır. Yapılan tedavilerin çoğu bu gruplara da girmeyen, hiçbir
faydası ve etkisi olmayan; aksine iatrojenik sonuçlara yol açan gereksiz
tedavilerdir. Bu açıdan günümüz tıbbı bir gereksizlikler tıbbıdır.
Modern
tıp kanser dâhil her türlü hastalığın kesin olarak teşhis edilebileceğini
söyledikten sonra, iddiasını bir ileri seviyeye taşımakta ve ileride gelişecek
hastalık ve kanserlerin de önceden saptanarak önlenebileceğini iddia
etmektedir. Tabii kanser dâhil iyileştirici bir tedavi ve ameliyatı olmayan
hastalıklarda kişiler “erken teşhis” zokası ile oltaya gelmektedir. Bu iddiaya
göre hastalıklar erken teşhis edilirse iyileştirilebilir.
Halk
ilk tedavi ve ameliyatlardan sonra hastaların hiçbir zaman iyileşmediğini,
tedavi gören hastalarda tedavi devam ederken iken bile nükslerin geliştiğini
görerek bu yalana inanmasa da; hastalık belki bende farklı bir seyir izler,
ilaçlar ve ışın tedavisi yararlı olur diye düşünmektedir. Kanser hastaları, bir
yandan bu tedavileri yaparken, kendisini bir araştırmacı gibi görerek
kaplumbağa kanı içmek, ısırgan otu yemek, zakkum ekstresi kullanmak gibi her
türlü alternatif tedaviyi de denemektedir.
Kanser
tarama reklamlarında “kanserden korkma; geç kalmaktan kork!” sloganı
kullanılmaktadır.
Bunun
için kanseri düşündürecek herhangi bir bulgu ve belirti olmadan kanser aranmalı
ve taranmalıdır. Birçok kişi sadece mide, bağırsak, meme kanserinden korkmakta
ve vücudun başka bir yerinde başka bir kanserin gelişmeyeceğini sanmaktadır.
Aslında her organ için kullanılan kanser tarama yöntemleri farklıdır.
Kanser
hastalığı hakkında sağlıklı bir görüş sağlanması açısından şu gerçeklerin
bilinmesinde yarar vardır.Kansere neden olan bazı faktörler bilinse de kanserin
gerçek oluşum mekanizması bilinmemektedir.
·
Kanser
hastalığının ne zaman başladığı hiçbir yöntemle saptanamaz.
Hastalık gözlem, muayene ve görüntüleme yöntemleri ile fark edilebilir bir
seviyeye geldiğinde kanser olabilecek yumrular tespit edilebilir. Biyopsi ve
diğer yöntemlerle teşhis edilebilir. Hastalar hastalığın biyopsi alındığından kısa bir süre önce başladığını düşünerek hemen
bir tedavi uygulanması için acele etmektedir. Halbuki kanser yıllar önce
başlamıştır. Bu bir erken teşhis değildir. Hiçbir kanser başladığı anda veya
biraz sonra teşhis edilemeyeceği için ‘kanserde
erken teşhis’ büyük bir yalandır. Hiçbir işe yaramaz. Çıkarılan tümörün boyutu
küçük ise bu erken teşhis kabul edilir. Tümörün boyutu hastalığın daha uzun bir
süre belirtisiz seyredeceğini göstermez.
·
Kanser taramalarında birçok gereksiz kan
testleri, tümör markerleri olarak pazarlanan bazı kan testleri, ultrasonografi,
MR, tomografi, PET (evet hiç semptomsuz kişilerde bile artık PET çekiliyor),
kolonoskopi, bronkoskopi, gastroskopi gibi endoskopik yöntemler kullanılmaktadır.
Tümör markerleri tanısal (patognomik-hastalığa özgü) testler değildir. Kanser
varlığını veya yokluğunu göstermez. Marker testlerinin sürekli olarak
yaptırılmasının amacı hem bu testlerin satılması; hem de laboratuvar
değerlerinde şüpheli şeyler gördük diyerek diğer gereksiz tetkik ve testlerin
yapılmasına kapı açılmasıdır.
· Kanserin oluşum mekanizması bilinmediği ve
bu mekanizma üzerine etkili iyileştirici bir tedavisi olmadığı için
iyileştirilebilir bir hastalık değildir. Meme kanserinde tümör ile birlikte
memenin alınması semptomatik bir ameliyattır. Sindirim kanalında tıkanmalara
yol açan mide ve bağırsak kanserlerinde kanserli bölümün çıkarılarak sindirim
yollarının açılması da semptomatik bir ameliyattır. Bu ameliyatlar hastaların
açlıktan ölmesini önleyerek yaşamı uzatır.
·
Kanser tedavileri, kanserin mekanizması
üzerinde etkili ve yararlı tedaviler değildir. Bu tedaviler ameliyatla tümörlü
organın alınması; mitozu engelleyen ve yavaşlatan ilaçlarla yapılan tedavi
kürleri, ışın tedavisi ve hormon tedavisi gibi tedavilerdir. Kanseri
iyileştiren “akıllı bir ilaç” yoktur. Kanser hastalığı histopatolojik olarak
teşhis edilip, hücre farklılaşmasına göre sınıflandırılır. Aynı tanıya sahip
hastalarda hastalığın ortaya çıkma yaşı, nükslerin oluşma zamanı ve yaşam
süresi birbirine benzemez. Tedavi nükslerin oluşmasını ve yaşam süresini
uzatmaz. Tedavi gören hastalarda erken nüks ve ölüm olursa kanser tedavisinin
bu sefer etkili olmadığı; yaşam süresi uzun olursa da işe yaradığı iddia
edilmektedir. Kanser tedavisi tümörlü bölgelerin çıkarılması ve tahrip
edilmesine dayanan bir tedavidir. Hücre bölünmesini (mitoz) engelleyen ilaçlar neticede kanser
hücrelerini yok etmez. Bu ilaçlar diğer vücut hücrelerinde de mitozu
engellediği için hastaların saçları dökülür; kan hücreleri azalır,
bağışıklıkları bozulur. Tümör bölünmeleri bir süre yavaşlar ve durabilir. Bunun
pratikte bir yararı yoktur. Tedavi bırakıldığında sorun devam eder. Hastalarda
iştah bozuklukları olur. Bazı ilaçlar tedavi sırasında dâhi kalp yetmezliği
yaparak ölümlere neden olmaktadır. Kanser tedavisi Rus ruletinden farklı
değildir.
· Mide, pankreas kanserleri, malign melanom
gibi deri kanserleri, indiferansiye kanserler hariç birçok kanser türü
kişilerin uzun ve makul bir süre yaşamasına izin vermektedir. Menopoz döneminden sonra oluşan meme
kanserlerinde de yaşam süresi oldukça uzundur. Bu hastaların çoğu kanserden
ölmez. Bağırsak kanserlerinde de genel olarak ameliyat geçiren hastalarda erken
nüks görülmez ve hastalar uzun süre yaşar.
· Meme ve bağırsak kanserlerinde teşhis
anında bağırsağı tıkayan büyük kanser yumruları olan hastaların yaşam süreleri sanıldığının
aksine genellikle oldukça uzundur. Geç dönemde hatta nüks nedeniyle ameliyat
ettiğim bağırsak kanserli hastalar yıllarca yaşamıştır. Ölenlerin çoğu da
kanserden ölmemiştir.
·
Tiroid kanserlerinin büyük bir çoğunluğu
papiller ve folliküler kanserlerdir. Papiller kanserlerin oranı: % 75-85;
Folliküler kanserlerin oranı:%10-20’dir. Her ikisi de çevresine yayılmaz,
metastaz yapılmaz. Kanser tedavi şemalarında ameliyat önerilse de buna gerek
yoktur. Ameliyatla sağlanacak bir fayda da yoktur. Meduller kanserler
(vakaların %5-8’i) ve anaplastik tiroid kanserler (vakaların % 1-2) sini
oluşturmaktadır. Bunlarda tiroid dokusu ameliyatla çıkarılsa bile yaşam
süreleri çok uzun değildir. Ameliyatlardan sonra kısa sürede ameliyat
bölgesinde nüksler ve uzak metastazlar görüldüğü için önceden bilinmesi halinde
semptomatik ameliyatların yapılmasının da bir mantığı yoktur ve gereksizdir. Geçerli tedavi şemalarında da bunlarda ışın ve
ilaç tedavisi (kemoterapi) önerilmez. Fakat onkoloji kliniklerinde bunlara hem
ışın hem de ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Ticari hastanecilikte bir tedavinin
işe yaraması değil, getireceği kazanç önemlidir.
· Erken teşhis yalanı ile kanser
taramalarının amacı aslında bir pazarlama tekniğidir. Bu konu tıbbi değil
siyasi bir konudur da. Bu sistemin arkasında neoliberal küresel sistem ve bu
sisteme bağlı iktidarlar vardır. Türkiye’de artık belediyeler her türlü spor ve
sosyal faaliyetlerinde kanser tanı kitleri dağıtmakta, kişilerin acaba bende de
kanser var mı diye korkmaları sağlanarak sağlık tesislerine itilmektedir. Bu
amaçla farkındalık haftaları ve kanser haftaları düzenlenmektedir. Belediye ve
siyasi partiler kalp hastalıkları taramaları, kanser taramaları, SMA ve HPV
kampanyalarına da aktif destek vermektedirler. Bu da tıp kartelinin siyasi
partiler ve iktidar üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Erken
teşhis için yapılan tetkikler aslında balıkçılıktaki tirol faaliyetinin tıpta
karşılığıdır. Amaç herkesi hasta yapmak ve bir şekilde tetkik ve tedavi
zincirine bağlamaktır.
Uğur Yılmaz
Modern tıp hiçbir şikâyeti olmayan kişilerde gizli kalmış ve ileride hastalıklara yol açabilecek problemlerin saptanması yalanı ile gereksiz tahlil, tetkik, endoskopi ve görüntüleme yöntemlerinin kitlesel kullanılması ile satılmasını demektir. Bunun gerekçesi de sık check-up, "Dönemsel Sağlık Taraması" ile ileride gelişecek hastalıkların önceden saptanarak önlenebileceği yalanıdır. Bu tamamen sağlıklı kişilerin hastanelere çekilerek müşteri yapılması için kullanılan bir pazarlama faaliyetidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder