TTB’NİN 31.05.2018 TARİHLİ “AYDINLIK BİR
GELECEK İÇİN SAĞLIK ALANINA İLİŞKİN TALEPLERİMİZ” BAŞLIKLI BASIN AÇIKLAMASI
20
Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL ile birlikte, Anayasa ve uluslararası
sözleşmelerden gelen ve hiçbir koşulda vazgeçilmemesi gereken temel hak ve
özgürlüklerin askıya alındığı, ülkemizin kanun hükmünde kararnamelerle (KHK)
yönetildiği bir döneme girilmiştir. 27 Temmuz 2016 tarihinden başlayarak 14 KHK
ile yüz bini aşkın kamu görevlisi herhangi bir kanıta dayanmadan, savunma hakkı
tanınmadan ve adil yargılanma yolları tıkanarak kamu görevinden çıkarılmıştır.
OHAL döneminde KHK’larla ihraç edilen hekim sayısı 3 bini geçmiştir.
Sağlık
alanında kamudan ihraçlar kadar önemli olan bir konu da, OHAL döneminde
çıkartılan bir KHK ile kamu görevine başlayanlara güvenlik soruşturması yapılma
zorunluluğunun getirilmesidir. Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına
ataması yapılan çok sayıda hekimin, haklarında yapılan güvenlik soruşturması
olumsuz geldiği gerekçesiyle ataması yapılmamakta, birçoğu ise aylarca
bekletilmektedir.
Sağlıkta
Dönüşüm Programı (SDP), uygulamaya başlanmasından bu yana geçen 15 yılda,
Türkiye’de sağlık ortamını olumsuz etkilemiş, birçok yeni soruna yol açmıştır.
SDP’nin “idari ve mali yönden özerklik” getirerek etkililiği ve verimliliği
sağlayacağını iddia ettiği Kamu Hastane Birlikleri modeli, 6 yılın sonunda “çok
başlılık yarattığı ve verimi düşürdüğü” gerekçesiyle kaldırılırken geriye döner
sermayeli işletmelere dönüşmüş hastaneler kalmıştır.
Toplanan
primlerin yanı sıra hastalardan 14 farklı kalemde alınan katkı ve katılım
payları ile kamu sağlık kuruluşlarında sağlık hizmetleri ücretli hale
getirilmiştir. 6 milyondan fazla kişi prim borcu nedeniyle Genel Sağlık
Sigortası (GSS) kapsamı dışında kalarak sağlık hizmetine ulaşmada güçlük
yaşamaktadır. GSS sistemi gençleri, işsizleri sağlıktan yoksun bırakmıştır.
Daha
çok hasta görme, daha fazla işlem yapma üzerine kurulan performans sistemi,
sağlık hizmetlerinde niteliği düşürmüş, sağlık çalışanlarını tükenme noktasına
getirmiştir.
Aile
hekimliği sistemi; aşırı iş yükü, hekim başına düşen nüfusun fazlalığı,
kiralanan aile sağlığı merkezleri gibi uygulamalar ve sürekli değişen mevzuatla
hekimleri ve hastaları içinden çıkılması zor sorunlarla karşı karşıya
bırakırken, halkın sağlık gereksinimlerine yeterli yanıt verememiştir.
Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet ülkemizde sağlık alanındaki en önemli sorunlardan
biri haline gelmiş; çözümüne yönelik bir adım atılamamıştır.
Kamu
kaynakları şehir hastaneleri projesi ile özel sektöre aktarılmaktadır. Şehir
hastaneleri yapılırken şehir içindeki hastaneler kapatıldığı için o ildeki
hasta yatağı sayılarında bir artış görülmemekte; şehir hastanesi olarak
adlandırılmalarına karşın bu hastanelerin genellikle şehir dışında, ulaşımı zor
yerlere yapılmaları nedeniyle sağlık hizmetlerine erişim zorlaşmaktadır. Şehir
hastanelerinde sağlık çalışanları için güvencesiz, sözleşmeli çalışma giderek
yaygınlaşmaktadır.
Öğrenci
sayıları ve eğitim-hizmet dengesi üzerinden akademik kadrolar oluşturulmadan,
yeterli düzeyde eğitim ve araştırma olanakları sağlanmadan, eğitim-öğretim
programları ve araştırma faaliyetleri planlanmadan çok sayıda tıp fakültesi
açılarak tıp ve uzmanlık eğitiminin niteliği düşürülmüştür.
Üniversite
hastaneleri, SUT fiyatları 11 yıldır güncellenmediği, Sosyal Güvenlik
Kurumu’ndan (SGK) sağlık hizmeti üretme maliyetlerinin çok altındaki değerlerde
geri ödeme yapıldığı için finansal bir kriz içine sokularak iflasın eşiğine
getirilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı’nın tüm eğitim ve araştırma hastanelerini bünyesine alarak
oluşturduğu Sağlık Bilimleri Üniversitesi, özerk bir üniversite yapılanması,
çağdaş eğitimin gereklerine uygun tıp ve uzmanlık eğitimi örgütlenmesi ile
uyumlu değildir. Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde kişilere özel olarak
tanımlanan kadro ilanları, liyakat ve bilimsel ölçütlere dayanmayan atamalarla
kadrolaşma önemli bir sorundur.
Özel
sağlık kuruluşlarında ve iş sağlığı alanında çalışan hekimlerin önde gelen
sorunları arasında iş güvencesinden yoksunluk, aldıkların ücretlerin düşüklüğü
ve özlük hakkı kayıpları yer almaktadır.
Etki
mekanizması bilinmeyen, tedavideki etkinliği ve güvenliği konusunda bilimsel
araştırma yapılmamış, insan sağlığına vereceği zararı ya da yararı saptanmamış
olan geleneksel, alternatif ve tamamlayıcı sağlık uygulamaları, yalnızca
bireylerin sağlığını riske atmakla kalmamakta, aynı zamanda Sağlık Bakanlığı ve
SGK tarafından desteklenen bir uygulama alanı olarak halkın sağlığını tehdit
etmektedir.
OHAL
altında, emekçilere düşük ücretin, ağır çalışma koşullarının dayatıldığı, işçi
kıyımlarının gerçekleştiği, taşeronlaşmanın, esnek ve güvencesiz çalışmanın
hâkim hale getirildiği, hekimlik değerlerinin yok sayıldığı, halkın sağlık
hakkının gasp edildiği bir dönemde seçimlere gidiyoruz.
24
Haziran 2018 seçimlerine giderken, Türk Tabipleri Birliği olarak, yeni
seçilecek hükümetten karşılamasını beklediğimiz sağlık alanına ilişkin
taleplerimizi şu şekilde belirledik:
1)
Sağlık alanında performans sistemi kaldırılmalıdır. Performansa dayalı ek ödeme
toplam ücretin yüzde 20’sinden fazla olmamalıdır. Güvenceli, emekliliğe
yansıyan temel ücret talep ediyoruz.
Emekli hekim maaşı en az yoksulluk sınırı kadar (2018 Mayıs ayı için 5
bin 492 TL), hekim maaşı en az yoksulluk sınırının iki misli kadar olmalıdır.
2)
Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde döner sermaye uygulamaları
kaldırılmalı; kamu hastaneleri merkezi yönetim bütçesinden finanse edilmelidir.
3)
Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi terkedilmelidir. Halen 6.4 milyon kişinin
prim borcu nedeniyle sigorta kapsamı dışında kaldığı GSS sistemi yerine,
ülkedeki tüm bireyleri kapsamı içinde alan ve kimsenin cebinden ek para ödemek
zorunda kalmadığı, finansmanı prim ödenerek değil, genel bütçeden karşılanan
bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulmalıdır.
4)
Katkı ve katılım payı adı altında 14 ayrı kalemde ücret alınmasına son
verilmeli, sağlık hizmetleri ücretsiz olmalıdır.
5)
Birinci basamak sağlık hizmetleri; koruyucu hizmetlerin öncelendiği, bölge
tabanlı, eşit, ulaşılabilir, tamamen ücretsiz, yeterli ve nitelikli insan
gücüyle, ikinci basamak kurumlarıyla iş birliği içinde, etkin bir şekilde
sunulmalıdır.
6)
Şehir hastaneleri modelinden vazgeçilmelidir. Şehir hastanelerinin yerine,
kamunun kaynaklarını kullanarak toplumun sağlık ihtiyacının karşılanmasını
temel alan, içinde sağlık hizmetlerine kolay erişilebilen, tedavi hizmetlerinin
etkin ve bütünlüklü olarak sunulabildiği hastanelerin yer aldığı yeni bir kamu
sağlık hizmeti yapılanmasına gidilmelidir.
7)
Yeni tıp fakültesi açılmamalı; asgari standart ve koşulları sağlamayan tıp
fakültelerinin tıp eğitimi verme yetkisi kaldırılmalıdır. Tıp fakültelerinde
öğrenci sayıları, öğretim üyesi sayısı, alt yapı olanakları ve eğitim programı
dikkate alınarak belirlenmeli; tıp ve uzmanlık eğitiminin niteliği
artırılmalıdır.
8)
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, siyasi iktidarın gölgesinden çıkartılıp
üniversite olmanın gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
9)
OHAL kaldırılmalıdır. OHAL KHK’larıyla kamu görevlerinden hukuksuz biçimde
ihraç edilen hekimler/sağlık çalışanları görevlerine iade edilmelidir.
10)
Hekimlere güvenlik soruşturması uygulaması kaldırılmalı; güvenlik
soruşturmaları nedeniyle bekletilen ya da olumsuz geldiği gerekçesiyle ataması
yapılmayan hekimler görevlerine başlatılmalıdır.
11) TTB ve sağlık emek ve meslek örgütleri
tarafından hazırlanan, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun “Fiili Hizmet Süresi Zammı” başlıklı 40. maddesine; hekimler, diğer
sağlık çalışanları ve sağlık işyerlerinde çalışanlar için, çalışılan süre,
sağlık ve sosyal hizmet verilen işyerlerinin özellikleri ve hizmet sınıfı göz
önüne alınarak, yılda 90 gün ile 180 gün arasında değişen bir sürenin
eklenmesini içeren yasal düzenleme yapılmalıdır.
12)
Özel sağlık kuruluşlarında ve iş sağlığı alanında çalışan hekimlerin güvenceli
çalışma koşullarında, emeklerinin karşılığı olan bir ücretlendirme ile özlük
hakları korunarak çalışmaları sağlanmalıdır.
13)
Sağlık çalışanlarına yönelik olarak gerçekleştirilen şiddet suçlarının mutlak
cezalandırılacağı düşüncesinin yerleştirilmesi ve önleyicilik açısından, Türk
Ceza Kanunu’na; “1) Sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personeline karşı,
sağlık hizmeti sunumu esnasında veya verilen sağlık hizmetinden kaynaklanan
nedenlerle cebir, şiddet veya tehdit kullanan kişi, iki yıldan dört yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. 2) Bu fiiller sonucu sağlık hizmeti kesintiye
uğramış ise yukarıdaki fıkraya göre belirlenen ceza yarı oranında artırılır.”
hükmünün eklenmesini içeren sağlıkta şiddet yasa teklifimiz yasalaşmalıdır.
14)
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 89. Maddesinde değişiklik yapılarak, Sağlık
Bakanlığı Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamındaki aşılar ile toplumun
sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarda Bakanlıkça belirlenen aşıları
yaptırmanın zorunlu tutulması ve bu aşıların yapılmasında kişinin kendisinin ya
da vasisinin rızasının aranmaması sağlanmalıdır. Ek olarak, Türk Ceza
Kanunu’nun 195. maddesinde değişiklik yapılarak, zorunlu aşıların uygulanmasını
reddederek çocuğunun ya da vasisi bulunduğu kısıtlının aşılanmasını engelleyen
veya toplumun zorunlu aşıya olan güvenini sarsacak davranışlarda bulunanlar
için iki aydan bir yıla kadar hapis cezası verilmesini içeren yasal düzenleme
yapılmalıdır.
15)
Bilimselliği kanıtlanmamış, etki mekanizması bilinmeyen geleneksel, alternatif
ve tamamlayıcı sağlık uygulamalarının Sağlık Bakanlığı tarafından
desteklenmesine son verilmeli; bilim dışı sağlık uygulamaları denetim altına
alınmalıdır.
16)
Bölünen üniversiteler birleştirilmeli, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İstanbul
Üniversitesi’ne yeniden bağlanmalıdır.
17)
“Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması nedeniyle TTB Merkez Konseyi
üyelerine açılan soruşturmalar geri çekilmelidir.
24
Haziran seçimleri sonrasında taleplerimizin arkasında duracağız, yerine getirilmesi için her türlü çabayı
göstereceğiz.
Sağlıklı
bir toplum için; barışın egemen olduğu, özgür, demokratik ve laik bir ülke
için; işçilerin, emekçilerin ve tüm halkımızın, kendilerini ilgilendiren her
konuda söz, yetki ve karar hakkının olduğu bir gelecek için TAMAM diyoruz.
Oyumuza
sahip çıkacağız; oyumuzu demokrasiden, emekten, barıştan, özgürlüklerden yana
kullanacağız!
Türk
Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder