22 Mayıs 2020 Cuma

TIP NEYDİ NE OLDU? DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SAĞLIK SİSTEMİ VE SAĞLIK SİYASETLERİ


          TIP NEYDİ NE OLDU? DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SAĞLIK SİSTEMİ VE SAĞLIK SİYASETLERİ
TIP BU DEĞİL'de yayınlanmıştır. 

            Herhangi bir ülkede uygulanan sağlık sistemi ülkede hüküm süren ekonomik ve siyasi sistemden farklı değildir. Sağlık sistemi sınıflar, partiler, siyasetler üstü değildir. Günümüzde genel olarak sağlık hizmeti olarak adlandırılan hizmetler sağlık kavramı üzerinden sürdürülen bir ticarete dönüşmüştür. Bu gerçeği ve bu sistemde hekime verilen rolü iyi anlamak gerekmektedir.
HASTALIK, TEŞHİS VE TEDAVİ           
Sözlüklerde sağlık hizmeti, bir hastalığın, yaralanmanın ve insanlardaki diğer fiziksel ve ruhsal (mental) bozuklukların teşhisi, tedavisi ve önlenmesi olarak tanımlanmaktadır.  Teşhis ve tedavi kavramları hekim ve hastaya göre değişir. Hastalık bir tanım, teşhis bir yorum ve varsayımdır. Tedavi edildiği söylenen hastalık, kişide gerçekten bulunan bir hastalık anlamına gelmez.  Bir hastalığın tedavi sürecinde başlangıçta belirlenen hastalık ve sorunlar değişebilir. Tedavi kelimesi iyileşme ile ilişkili bir kelime değil uygulama veya tatbikat anlamındadır.  Teşhis ve tedavi süreci kesin ve değişmez bir süreç değildir. Tedavi edilen birden fazla hastalık olabildiği gibi, yandaş hastalıklar da bulunabilir. Her hastalığın tedavisi yoktur ve tedavi edilmesi de gerekmez. Bir hastalığın tedavi için ele alınması için tedavi edilebilir gerçek bir sağlık sorunu olması gerekir. Birçok hastalığın tedavisi yoktur. Hastalıkların çoğu kendiliğinden iyileşir. Bir kısım hastalık kendiliğinden iyileşir. Bu gibi hastalıkları ilaçla tedavi etmek yerine vücudun kendi kendisini tedavi etmesini beklemek daha uygundur. Bazı hastalıklar da kalıtımla geçer.  Her hastalığın özgün bir ilacı yoktur. İlaç ve tıbbi malzemeler tedavilerde kullanılan araçlar olup bunlar hekim tercihine göre değişen sayı ve oranlarda değişen sayı ve oranda kullanılabilirler.  Kullanılan ilaçlar değişmese bile doz, kullanım süresi ve birlikte verilen diğer ilaç ve tedaviler hekimden hekime değişebilmektedir.  Teşhis ve tedavi hekimden hekime değişir. Teşhis ve tedavi yöntemi tamamen hekimin tercihine bağlı olup, hekimden hekime değişir. Teşhis için kullanılan yöntem ve tetkikler de böyledir. Bunun bir standardı yoktur.  Birbirinin zıddı teşhisler konulabilir. Tetkiki hastada bulunan hastalık değil, hekimin düşündüğü veya varsaydığı hastalık belirler. Aynı kişi veya hastaya farklı hekimler birbirinin zıddı teşhisler koyabilir. Tedavi ve ameliyat önerilen bir hasta başka bir hekime gittiğinde ameliyatlık bir hastalık yok diye evine gönderilebilir. Teşhis ve tedavi önerileri aynı branştan bir hekim ve hasta için bile çok geniş bir dağılım  gösterebilir.  Bu gibi durumda tanı ve tedavi yöntemini hastanın tercihi belirler. Daha doğrusu hangi tanı ve tedavi hastaya akla yatkın geliyorsa hasta onu tercih eder. Teşhis ve tedavilerde bu değişkenlik bazen tanı yanılması olarak adlandırılabilir. Bir önceki hekimin teşhis ve tedavisini (veya önerisini ) beğenmeyen diğer hekim öncekinin tanıda yanıldığını söyleyebilir. Bu değişkenlik tanı yanılmasından çok hekimin hastalık tercihinden kaynaklanmaktadır.  Tanı yanılması veya yanlış tanı da söyleyene göre değişen bir kavramdır. Yanlış tanı olarak gösterilen bir teşhis gerçekte pek âlâ doğru tanı da olabilir. Bu durum bir hastalığın tanısının ne kadar değişken ve keyfi olabileceğini göstermektedir. Hasta çelişik iki öneriden hangisini uygun bulursa onu tercih eder. Teşhis ve tedavilerdeki bu değişkenlik bazen tanı yanılması olarak adlandırılmaktadır. Bir önceki hekimin teşhis ve tedavisini beğenmeyen hekim öncekinin tanıda yanıldığını ifade etmektedir. Bu değişkenlik tanı yanılmasından çok hekimin hastalık tercihinden kaynaklanmaktadır. Bu durum bir hastalığın tanısının ne kadar değişken ve keyfi olabileceğini göstermektedir. Hekim teşhis ve tedaviyi istediği gibi belirleyebilmektedir.
Tıbbi ilaç, malzeme ve teknolojinin (MR, tomografi, anjiografi, genetik testler, vb.)  açıkça pazarlandığı bir sağlık piyasasında hekimlerin etki altında kalmadan,  tanı ve tedavi yöntemlerini tercih etmeleri mümkün değildir. Tercihler piyasa tarafından belirlenmektedir.  
Kartel etkisindeki sağlık sisteminde bir şekilde sisteme dâhil olan kişilerin sisteme abone oldukları, hiç bir zaman şifa bulmadıkları ve sorunların artarak ve katlanarak devam ettiği görülmektedir. Bu sistemde hastaların iyileşmesi istenmez. Çünkü iyileşme demek artık tıbbi ilaç ve malzeme kullanılmaması demektir.  
Doğası gereği objektif ve kesin olmayan teşhis ve tedavi kavramı hekimlere tıbbi teşhis ve tedavi yöntemlerini tercih etmelerinde daha geniş bir hareket alanı sağlamaktadır.   Geliştirilen cihazlarla vücutta bulunan her türlü kimyasal madde, molekül ve element saptanabilmekte, vücut organları görüntüleme yöntemleri ile incelenebilmekte, genlerdeki mutasyonlar saptanabilmektedir. Hekim teşhis koymak için “gerekli gördüm” diyerek bunların hepsini veya bir kısmını isteyebilir. Kimse gereksiz ve anlamsız yere bunları neden istiyorsun diye sormaz.  Sağlık sistemleri açısından tanı yanılmaları ve hekimlerin keyfi yaptıkları işlemler sorgulanmaz. Hastanın aynı sorunlar için farklı hekimlere gitmesi, farklı teşhis ve tedavi yöntemlerinin kullanılması aynı zamanda gereksiz birçok tetkik ve tedavi yönteminin kullanılması demektir. Bu uygulanan sağlık sisteminin istediği bir şeydir.  Hekimin var olduğunu kabul ettiği hastalık için gerekli teşhis ve tedavi yöntemlerini uygulamış olması yeterlidir.  Kabul edilmiş teşhis ve tedavi yöntemlerinin hepsi kullanılabilir. Hekimin tek yapması gereken şey bir tanı düşünmek ve algoritmalara göre tetkik ve tedavileri planlamaktır. Tıbbi hata tanı yanılması değil, yapılan tedavi ve girişimin gereksiz olarak yapılmış olsa bile uygun teknoloji, malzeme ve ilaçla yapılıp yapılmamasıdır.            
Hasta profili de değişmiştir. Günümüzde hastane ve sağlık kuruluşlarına başvuran kişilerin çoğunun artık hasta değil, sağlıklı kişilerdir. Bu kişiler hastanelere başvurduğu için istatistiklere hasta olarak girmektedir. Bunların bir kısmı gereksiz kullanılan teşhis ve tedavi yöntemleri sayesinde hastalık sahibi de olmaktadır. Hastanelerde teşhis için artık bir muayene, stetoskop, tansiyon aleti ve termometre kullanılmamaktadır. Hasta anamnezi (ifadesi) bir anlam taşımamaktadır.  Teşhisler kullanmak istediği teşhis ve tedavi metoduna göre hekim tarafından belirlenmektedir. Bir sorun için hastaneye giden bir hastayı daha sonra başvuru gerekçesinden farklı bir hastalıktan tedavi gördüğünü veya ameliyat edildiğini görebilmekteyiz.    Her başvuruyu gereksiz birçok tetkik, konsültasyon, tedavi ve kontroller takip etmektedir. Vücutta ölçülebilen her maddenin miktarı ölçülmekte, mutasyon ve dizi analizlerine kadar yapılabilen her tetkik ve tahlil yapılmaktadır. Teşhis ve tedavi yöntemlerinin bu kadar geniş kullanılması sağlık hizmetlerinde bir tetkik ve tahlil pazarını oluşturmuştur.  Tahlil ve görüntüleme yöntemlerindeki bir farklılık ve değişiklik ilaç, malzeme kullanımı, tahlil tekrarı ve daha masraflı tetkiklerin yapılması ile devam eder.
Günümüzde sağlık için üretilen ve pazarlanan tıbbi ilaç ve ürünlerin sayısının her gün durmadan artmaktadır. Piyasaya yeni sürülen bir ürün bile hemen etkili bir satış oranına ulaşmakta, hastalık tedavi şemaları hemen değişmektedir. Bu tür hızlı değişimlerin sebebi nedir? Her yeni ilaçla tedavi şemasının değişmesi önceki tedavinin etkisiz ve yararsız olduğu anlamına da gelebilir.  Fakat çoğu zaman piyasaya yeni sürülen ilaçla yapılan tedavi kadar önceki tedavi de büyük oranda gereksiz yere kullanılan bir tedavidir. Tedavilerdeki bu ani değişiklikler hekimlerin ilaç tercihinin hastalığa göre değil ilaç firmalarına bağlı olarak belirlendiğini göstermektedir. Firmalar bu konuda çok başarılıdır. 
            Tıbbi ürün ve ilaç yelpazesinin durmadan artmasına rağmen bildiğimiz hastalıların çoğunun günümüzde kesin ve etkili bir tedavisi bulunamamıştır. İyileşme oran ve süreleri kısalmamış, komplikasyon ve ölüm oranları azalmamıştır.  Tıbbi imkânların gereksiz ve aşırı kullanılması sonucunda iatrojenik (gereksiz yapılan tıbbi tetkik, tedavi ve girişimlere bağlı)  kompliksyon ve ölüm oranları artmıştır. Günümüzde iatrojenik hastalıklar en çok görülen hastalıkları oluşturmaktadır.            
            Kartel tıbbında (modern tıp)  pazarlanan tıbbi ilaç ve ürün sayısındaki artışın hastalık çeşidi ve hasta sayısındaki artmalarla beraber gittiğini görmekteyiz. Daha önce adı bile duyulmamış bir takım hastalıklar birden bire önemli bir sağlık sorunu gibi takdim edilebilmektedir. Bunu bu hastalık için tasarlanan  teşhis ve tedavi yöntemlerinin ve yan ürünlerin yaygın olarak pazarlanması takip etmektedir.  
            Hastalıkların hiç tedavi edilemediği çağlarda bile toplumlar bu derece hasta ve hastalıklı olmamıştır.  Sağlık sistemi artık insanları ve toplumları daha sağlıklı yapan ve onların sağlıklarını koruyan bir sistem olmaktan çıkmış. Ivan Illich’in belirttiği gibi insan sağlığını yok eden, toplumdan intikam alan bir canavara dönüşmüştür.
            Tıp endüstrisi artık sadece ticari ilaç ve tıbbi malzeme geliştirmemekte aynı zamanda yeni hastalıklar ve tıbbi sorunlar da tasarlamaktadır. Akla gelen her şey ve durum için bir hastalık tanımlanmıştır. Ayağının titretiyorsan (huzursuz bacak) hastasın, utangaçsan (sosyal anksiete) hastasın, cinsel soğukluk çekiyorsan hastasın (erektil disfonksiyon) , gülüyorsan hastasın, ağlıyorsan hastasın, fazla hareketli isen hastasın (hiperaktivite), yangın çıkarmayı seviyorsan hastasın (piroman), kanında bir maddenin miktarında biraz azalmış veya artmışsa hastasın,  genlerin bir başkasına göre biraz farklı ise veya mutasyon varsa hastasın, organların şekli veya hacmi değişmişse hastasın, vb. Modern tıbbın yeni hastalık listesinde yok yoktur. Topyekûn bir sağlık pazarı oluştuğundan bu pazarda sadece tıbbi malzeme, ilaçlar değil teşhis ve tedavi yöntemleri, hastaneler, hekimler, cihazlar, girişim yöntemleri de pazarlanmaktadır. Sağlık sistemi toplumsal paranoya yaratarak hastalık hastaları yaratmıştır. Hastalık hastaları  şu veya bu şekilde çözüm bulamadıkları rahatsızlıkları için veya duydukları bir girişimi yaptırmak için ünlü  hekim veya cerrahlara başvurmakta ve gereksiz girişimler yaptırmaktadır.  
Bugün birçok girişim ve tedavi kullanılan tıbbi malzeme ve ilaç komisyonlarından elde edilecek gelir için yapılmakta ve tercih edilmektedir.                 
            İnsanları gereksiz yere ömür boyu ilaç kullanmaya inandırmak ve yönlendirmek için sağlık ve hastalık tanımı ve anlayışı değiştirilmiştir.  Eskiden insanlar nadiren hasta olur ve hekime giderdi. Varsayılan hali sağlıklı olmaktı. Bugün hastalık hali varsayılan durumdur.
            Tıp karteline göre sağlıklı bir insan yoktur. Herkes sürekli sağlık teknoloji ve ürünlerini kullanmalıdır. İnsan vücudu her gün ve her dakika sağlıksızlık ve tıbbi sorun üretmektedir. Varsayılan hastalıklar yanında (kan basıncı yüksekliği, şeker hastalığı, kemik erimesi, menopoz, kanser, kalp hastalığı ve ruhsal hastalıklar) gizli, henüz belirti vermeyen hastalıklar, gen mutasyonları bulunabilir. İleride gelişebilecek hastalıkların olasılığını azaltmak için tedaviye bugünden başlamak gerekir. İnsanlar başıboş bırakılmamalı arabalarda olduğu gibi servis istasyonlarına giderek düzenli bakım ve kontrollerini yaptırmalıdır.           
            NEOLİBERAL SİYASETLER VE KÜRESELLEŞME
            Sağlık hizmetlerinde kullanılan bütün bu ürünler ticari bir ürün olup bu ürünleri geliştiren, üreten, pazarlayan şirketler bunu insanlığa hizmet için değil kâr amacı ile yapmaktadırlar. Tıp karteli (İngilizce’de Big Pharma) dediğimiz büyük menfaat ortaklığı bu ticareti kendi haline bırakmamış, tıbbi ürünlerin nasıl üretilip, dağıtılıp pazarlanacağını ve kullanılacağını bir sisteme bağlamıştır. Serbest ve başıbozuk bir pazar yoktur. Bu pazara hangi ürünlerin gireceği, nasıl pazarlanacağı ve kullandırılacağı belirlenmiştir.  Sağlık pazarının yeniden düzenlenmesi küreselleşme ve neoliberal siyasetler ile mümkün olmuştur.
            İçinde sömürü ve emperyalizm kelimeleri geçmediği için neoliberalizm liberalizmin insaflı bir versiyonu gibi algılanmaktadır. Neoliberalizm ekonominin kontrolünün kamudan özel sektöre devredilmesi demektir. Bu kavramı küreselleşme tamamlamaktadır. Küreselleşme de ürün ve hizmetlerin üretim ve dağıtımında ulusal sınırların, gümrük ve kotaların kaldırılması anlamındadır. Sınırlar ve gümrükler kaldırılmaktadır fakat özünde gümrükler tek taraflı kaldırılmaktadır. Kendi kuralını kabul ettiren emperyalist bir ülke sömürge ülkede hangi ürünlerin satılacağı ve ithal ve ihraç edilebileceğini belirlemektedir. Bu şekilde kendi gümrük kuralını yerleştirmektedir. Emperyalist ülkeler için sınırlar kalkmakta, sömürülen ülkeler için kendi pazarında söz söyleme hakkı ortadan kalkmaktadır.  Sağlık alanında da ancak kartelin uygun bulduğu ve izin verdiği ürünler ithal edilip pazarlanabilir. Bu gümrük birliği, fikri mülkiyet ve patent anlaşmaları ile sağlanmıştır.
             Sağlık sistemi denilince ön planda akla gelen sağlık tesisleri, hekimler ve sağlık çalışanlarıdır. Kimse karteli görmemektedir.  Bu sistem sağlık harcamalarını planlı bir şekilde arttırmaktadır. Sistemi kavramayan gaflet ve delalet içinde olan kişiler de sağlık harcamalarındaki artmayı modernleşme ve batılı ülkelerin standardını yakalama olarak algılamakta ve sevinmektedir.
            Sağlık sisteminin insanların sağlığını bozan bir sistem haline dönüştürülmesi sistemin ticari bir pazar halinde yeniden tasarlanması ve örgütlenmesinin bir sonucudur. Bu sağlık alanında en büyük komplodur (gizli tertip).
            Sağlık hizmetlerindeki bu değişim ve komplo görmezden gelinmekte, gizlenmeye ve maskelenmeye çalışılmaktadır. 
            Maskelemede sıklıkla ileri sürülen görüş sağlık sisteminin partiler ve siyasetler üstü bir sistem olduğu ve bilimsel esaslara dayandığı savıdır. Onlara göre modern tıp (batı tıbbı) üstün bilimsel seviyeye ulaşmıştır. Sağlık alanında her şey bu bilimsel esaslara göre sürdürülmekte olup burada ticaret veya pazarlamanın bir rolü yoktur. Kartel geliştirilmesi zor ve fedakârlık isteyen birçok ürünü insanlığın hizmetine sunmaktadır. Bunun artan bir maliyeti vardır ve olacaktır. Bunları geliştirmek için çok masraf yapmaktadırlar. Fakat her şey “insan sağlığı” için yapılmaktadır.  Sağlık için yapılan harcamanın gereksizliğinden bahsedilemez. Bu ürünlerin pazarlanması ve kullanılmasını eleştirmek akla, bilime, insan sağlığına, modernleşmeye karşı çıkmaktır. Bu modern ilaç ve malzemelerin yerine hastalar üfürükçülükle mi tedavi edilsin?  
            Sağlık sisteminden bahsediyoruz. Şüphesiz ticari bir amaçla üretilmiş ilaç, cihaz, tıbbi malzeme gibi ürünlerin gerçekten yararlı olduğu durumlar vardır. Bunların bazı hastalıkların tedavisinde faydası ve yararı olmuştur ve olmaktadır da… Bunların teşhis ve tedavi yöntemlerindeki rolü değişmiştir. Kartelin sağlık sisteminde bu ürün ve yöntemlerin gereksiz yere kullanılması varsayılan bir durumdur. Gerçekten gerekli ve yararlı olduğu durumda kullanılması da nadir ve rastlantısaldır.
            HEKİMLER
            Sağlık hizmetlerinde ön planda hekimler görev aldığından hekimler ve halkın büyük bir çoğunluğu sağlık sistemini hekimlerin bir sistemi olarak algılamak eğilimindedir.
            Hekim, eczacı ve diş hekimleri de sağlık sistemini kendi mesleklerinin sistemi olarak algılamaktadır.
            Muayenehane hekimliği hasta bulma ve yaratma yeteneğinin teşvik edildiği sağlık ticaretinin özel bir halidir. Muayenehane hekimliği döneminde özel hekimlik, dönüşüm döneminde de özel hastanecilik ön plandadır. Her ikisi de sağlık ticaretinin özel bir hali olup bu ticarette esas kazanan kartele bağlı ilaç ve malzeme firmalarıdır. Sağlık harcamalarının önemli bir oranını bu tür harcamalar teşkil eder. Dönüşüm ile uygulanan sistem özel hekimliği gereksiz hale getirmiştir. Kamuoyunu dönüşüme hazırlamak ve önceki dönemi kötülemek için sıklıkla  “bıçak parası” kavramı kullanılmıştır.  Bıçak parası, dönüşüm ile hekimlere ödenen komisyonların çok altında kalmaktadır.  Muayenehane hekimlerince haksız yere alınan ilave ücret gibi gösterilen bıçak paraları, günümüzde hastanelerin hastalardan tahsil ettikleri fark ücretleri ve kayıt dışı ve gayri meşru tahsilatlar yanında devede kulak kalmaktadır.
            Muayenehane hekimliğini hekimler tasarlamamıştır.  Hekimlik mesleğinin çalışma tarzı siyasi iktidarlar tarafından bu şekilde tasarlanmıştır. Hekimler kendilerine verilen görevi yapmışlardır. Birçoklarının ileri sürdüğü gibi sağlıkta dönüşüm muayenehanelerin kapatılması için yapılmamıştır. Bu sağlıkta özelleşmenin bir seçeneği değildir.         
             Muayenehanecilik sisteminde, özel muayenehanesi olan hekimler çalıştıkları hastaneleri kendi özel hastaneleri gibi kullanmışlardır.  Özellikle üniversite hastanelerindeki hastane içindeki özel muayene sistemi Osmanlı döneminde tımar sistemini andırmaktadır. Ondan da kötüdür. Buna maaşlı tımar sistemi de diyebiliriz. Bu tür bir çalışma hiç bir meslek grubuna tanınmamıştır. Solculuk, ulusalcılık adına böyle bir sistem savunulamaz.
Sağlıkta dönüşüm sisteminde olduğu gibi muayenehanecilik sistemi de tabu olarak görülmüş, görmezden gelinmiş ve bilimsel olarak incelenmemiştir.        
SAĞLIK BİLİMİ
            Bilim ile sahte bilim, bilim ile uygulama sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Öncelikle tıp bilimi diye bir bilim dalı yoktur. Hekimler de bilim adamı değildir. Uygulanan eğitim sistemi ile kişiler bırakın bilim adamı olmayı, analitik ve sağlıklı düşünme yeteneklerini dahi kaybetmişlerdir.  Hekimlere batı tıbbının çok sağlam bilimsel temellere dayandığı, bütün öneri ve tespitlerinin tartışılmaz, evrensel mutlak doğrular olduğu öğretilmektedir. Bu şekilde eğitilen hekimler modern tıp doğmalarının doğruluğundan şüphe duymaz; karşıt bir görüşü işitmeye dahi tahammül edemez. Bunlara karşı çıkmak tabudur; yasaklanmış ve suç olarak tanımlanmıştır.    
            Mevcut sistem hekimleri ve üniversite öğretim üyelerini uzmanlık ve akademik yükselme için sözde bilimsel çalışma ve yayın yapmaya zorlamaktadır. Bu şekilde hiç bir bilimsel değeri olmayan, yazan dışında kimsenin okumadığı, bir işe yaramayan çöp yayınlar oluşmaktadır. Bunların birçoğu ilaç ve malzeme kullanımı ile ilgili faaliyet raporundan öte değildir. Bunlar şu ilacı, bu malzemeyi şu kadar hastada ve girişimde kullandım; çok faydalı buldum şeklinde sonucu belli yayınlardır. Bunlar kartelin ürünlerinin bilimsel yayın gibi gösterilerek reklamının yapılması dışında bir anlamı yoktur. Çoğu benzer yayınların klonlanmış kopyalarıdır. Bunların hepsi mevcut uygulamaları destekleyen yayınlardır. Bilimsel yayınların mevcut bir düşünce, görüş ve uygulamayı eleştiren ve ufuk açan yayınlar olması gerekir. Kartelin çizdiği daire dışında çıkamayan hekimlerin analitik düşünebilmesi ve bilimsel bir yayın yapabilmesi mümkün değildir.
TIP EĞİTİMİ 
Tıp eğitiminde insan anatomisi, fizyolojisi, biyokimyası dâhil birçok şey öğretilmektedir. Hekim ile pilot eğitimini kıyaslayalım. Pilotlara uçağın nasıl yapıldığı öğretilmez.  Uçakları yapan ve geliştirenler pilotlar değildir. Pilotların bilmesi gereken uçağı kullanmaktır. Uçak mühendisleri ve bunları geliştiren kişiler pilot olmaz. Hekimlik de böyledir.
Bir hekim eğer iyi bir hekim olacak ise öncelikle hastalıkla hastalık olmayan bir şeyi ayırt etmeyi bilmesi gerekir. Günümüzde tıp öğrencilerinin beyinleri kendilerine niçin ve neden öğretildiğini anlamadıkları, hemen unuttukları ve hiçbir zaman kullanmayacakları birçok gereksiz çöp bilgi ile doldurulmaktadır.  Öğrenilen bu bilgiler daha sonra meslek yaşantısında hiçbir zaman kullanılmaz. Aksine uygulama öğretilenle farklıdır. Yaşlanmayla meydana gelen osteroporozu, menopozu  (adetten kesilme),  insan fizyolojisi olarak öğrenen bir hekime daha sonra bunların bir hastalık olduğu söylenir.  Öğretilen bilgilerden daha sonra hiç yararlanılmadığı gibi,  hekimlerden istenen gerçek hastalıkların teşhis ve tedavisi de değildir.  Hekimin eğitimi fakülteyi bitirdikten sonra başlar.  İlaç ve malzeme firmalarının temsilcileri kendisine hangi ilacı, malzemeyi ve teşhis yöntemini kullanacağını öğretir.  İlaç firmaları bu eğitimi hekimlere verdikleri komisyon ve hediyelerle, yemek ve gezilerle sürdürür.  Bu “sürekli tıp eğitimi”dir.  Belirli ilaç ve malzeme tercih ettiğinde ödüllendirilen hekim daha sonra tercih edeceği ilaç ve malzemeye göre teşhis koymaya başlar. Daha sonra aynı tetkik ve ilaçların varsayılan olarak her hastada hemen aynen tekrarlandığını görmeye başlarız.    
 “Kolesterol seviyesi MÜKEMMEL, TEŞEKKÜRLER LIPITOR!”

Bir ilaç pazarlamacısı olarak yetiştirilen hekim hastayı değil satacağı ilacı düşünür.  (Mike Adams’ın konu ile ilgili bir karikatürü)
            Tıp karteli geliştirdiği her ürün için bir bilimsel bir gerekçe de uydurmuştur.  Yaratılan her hastalık ve tıbbi durum meta analiz denen sözde kitle çalışmaları ile kullanılan ölçüm yöntemleri ve istatistik metotlarla bilimsel bir sonuç olarak gösterilmektedir. Sonuçlar belirlenmiş formatta tıbbi dergilerde yayınlanmakta, kongrelere sunulmakta, ders kitabı, algoritma ve standartlarda yer almaktadır. Benzer ürünlerin piyasaya girmesi patent, ruhsat ve fikri mülkiyet anlaşmaları ile sağlanmaktadır.  
            Hekimlik, öğretilmiş bazı beceri ve eğitimle bugün hepsine müşteri dediğimiz hasta ve sağlıklı kişilerde cihaz, yöntem, ilaç ve ürünleri kullanan, kullanılmasını sağlayan bir meslek olmuştur.  Günümüz hekiminin kafası bir sürü uyduruk hastalık ile doldurulmuştur.  Öğretilen tıbbi standartlar, algoritmalar ve rehberler hep belirli ürün ve teknolojilerin kullanılmasına yöneliktir. Bir sigara bırakma, meme hastalığı, vertigo, baş ağrısı veya uyku polikliniğinde çalışan bir hekim ne yapacaktır. Buralar sadece tek bir ürünün satılması için tasarlanmış satış reyonlarıdır. Meme polikliniğinde meme filmi ve ultrasonu çekilip biyopsi için hasta yaratılacaktır. Sigara bırakma polikliniğinde sigarayı bırakmak için tasarlanmış ve piyasaya sürülmüş pahalı ve zararlı ilaçlardan birisi pazarlanır. Başvuran kişilere ayrıca birçok tetkik de pazarlanır. Bu ilaçlar sağlık tesislerinde değil de sokakta veya büfelerde pazarlansaydı bu kadar bir satış oranına ulaşılamazdı. Tıp karteli satılacak ürüne göre ilaç geliştirmekte ve pazarlamada son derecede yeteneklidir.
            İçi doldurulmadan kullanılan bir kavram da “iyi hekimliktir”. Bununla neyin kast edildiği açık değildir. İyi çalışma ortamı, az sayıda hasta, iyi bir kazanç ve performans ücreti iyi hekimlik gibi algılanabilir. Fakat hekimlikten bahsedildiği için iyi hekimliğin mesleğin icrası ile ilgili olması gerekir. İyi futbolcu, şöför, aşçı gibi.  Günümüzde iyi hekim çalıştığı hastaneye en fazla para kazandıran bir hekimdir. Gereksiz tetkik, tedavi ve girişimlerle hastaneye para kazandırmayan hekimin sistem için de var olması mümkün değildir. Hekimlikteki bozulma hekimlerin kendilerinden değil sistemden kaynaklanmaktadır. Bu sistemde hekimlerden kartelin anlayışına göre hekimlik yapmaları istenmektedir. Bu şekilde çalışmayan hekimlerin sistem içinde varlığını devam ettirmesi güçtür.  Bu sistem içinde iyi hekimlik boş bir hayal ve ütopyadır.             
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM
            Tıp endüstrisinin emperyalist tıp karteline dönüşmesi ve dünya üzerinde sağlık sistemleri üzerinde bir egemenlik sağlama hedefi emperyalizmin küreselleşme adı altında yeniden bir dünya düzeni kurma hedefi ile birleşmiştir. Temel strateji emperyalist ülkelerde geçerli olan sağlık sistemini bütün dünyaya yaymak ve sağlık sistemlerini sağlık ticareti ve tıbbi ürün pazarlamasını temel alan bir anlayışa göre yeniden düzenlemektir.  Tüm dünya için tasarlanan bu yeni sistem “sağlıkta dönüşüm” olarak adlandırılmaktadır.
            Diğer emperyalist projelerde olduğu gibi sağlıkta dönüşüm için hazırlıklar çok önceden başlamıştır. 1980 Anayasası ile sağlık hizmetleri devletin vermesi gereken bir hizmet olmaktan çıkarılarak devlete düzenleyici görev verilmesi ile dönüşümün yolu açılmıştır.  
            Projenin hedefi açık ve basittir: Sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak,  insanların daha fazla sağlık tesislerine başvurmasını sağlamak ve bu şekilde sağlık harcamalarını arttırmak.  Artacak sağlık harcamaları için bir kaynak oluşturulması da zorunlu sağlık sigortası ile sağlanmıştır.  Bazılarınca sosyalist ve kamucu bir sağlık sigortacılığı gibi gösterilen zorunlu sağlık sigortası uygulaması özünde arttırılması tasarlanan sağlık harcamaları için ek bir vergilendirme sistemidir.
            Bu proje, özelleştirme ile ulus devletlerin tasfiyesini amaçlayan küreselleşme siyasetinin bir uygulamasıdır.   Ulus devlet sağlık alanında tasfiye edilecek ve ülkenin kazancı sağlık hizmeti adı altında kartele akıtılacak ve sağlık adı altında ülke halkının daha da yoksullaştırılması sağlanacaktır. Bu bir sağlık emperyalizmidir.
            Bu proje Türkiye’de hazırlanmış ulusal bir proje değildir.
            Dönüşüm projesi başından sonuna Dünya Bankası tarafından yürütülmüştür.  Proje tasarım aşamasından değildir. Temel aşamaları sonlandırılmıştır. Dönüşümden sonraki aşamaları da Dünya Bankası tarafından sürdürülmektedir.
            Sağlıkta ve ekonomide ulusal bir çöküş olarak isimlendirebileceğimiz bu ihanet projesi birçok siyasi parti tarafından desteklenmiş ve topluma bir reform ve modernleşme projesi olarak takdim edilmiştir. Kamuoyu çok iyi hazırlanmış ve tepki gösterebilecek çevreler proje için hazırlanmıştır. SSK hastanelerinin ve eczanelerinin kapatılması ile eczacılar, performans ücreti ile de hekimler satın alınmıştır. Sağlık alanında özelleştirme ve devletin tasfiyesi projesi başarı ile sonuçlanmış olup, projenin diğer aşamaları halen devam etmektedir. Bu dönüşüme karşı halen bir muhalefet oluşmamıştır.  Siyasi partiler, sendikalar, memur örgütleri ve meslek örgütleri doğrudan ya da sessiz kalarak projeyi desteklemiştir.         
            Sağlıkta dönüşümün kavranması güç karışık bir proje değildir. Projenin amaçları:
            -Sağlık alanında devletin tasfiyesi ve Sağlık Bakanlığına düzenleyici bir görev verilmesi,
            -Sağlık kuruluşlarının yaygınlaştırılması = sağlığa erişimin kolaylaştırılması, sağlık tesislerinin arttırılması ve yaygınlaştırılması demektir.
            -İnsanların daha sık sağlık kuruluşlarına başvurması ve her türlü tetkik, ilaç ve imkâna her tarafta ulaşımın sağlanması= sağlıkta eşitsizliklerin giderilmesi (herkesin tıp kartelinin ürünlerini tüketmesinin sağlanması anlamına gelir) ,
            -Sigorta kuruluşlarının birleştirilmesi ve bir geri ödeme kuruluşuna dönüştürülmesi ve herkesin sigortalı yapılması: bu amaçla SSK hastanesi ve ilaç fabrikaları kapatılmıştır.
            -Tek bir sağlık sistemi oluşturulması: Bu bir sistem olduğu için içinde ikinci bir sisteme izin verilmemektedir. Sistem içinde özel hekimliğe bir yer tanınmamıştır.  
            -Sağlık ocaklarının kapatılarak aile hekimliği adı altında birinci basamağın özelleştirilmesi; bu sistemde aile hekimlerine verilen görev artık bir hekimlik yapmak değil, hastaların kendi belirledikleri veya sürekli kullanmaları için rapor düzenlenen ilaçları almaları için reçete yazmaktır.
            Kendilerinin sağlıkta dönüşüme karşı gibi gösteren bazı çevreler de projenin özüne ses çıkarmayıp sadece tali bazı uygulamaları eleştirmişler ve dönüşümü olduğundan farklı bir şekilde göstererek kitlelerin aldatılmasına yardımcı olmuşlardır.
            -Dönüşümü savunanlar Devlet Hastaneleri ile Üniversite hastanelerinin varlıklarına devam ettiğini ve bu hastanelerin hâlâ bir kamu hastanesi olduğunu iddia etmektedirler. Gerçekte Devlet ve üniversite hastaneleri de ticari bir hastane olarak işletilmeye başlanmıştır. Bu hastanelerde hastaneye kazandırdığı oranda hekime performans komisyonu verilerek hekimlerin gereksiz girişim ve tedavi yapmaları teşvik edilmektedir. 
            -Özellikle üniversite hastanelerinde olmak üzere hastane içinde özel hekimliğin (muayenehanelerin) yasaklanmasına karşı çıkan çevreler sağlıkta dönüşümün özel hekimliği ortadan kaldırmak için yapıldığı gibi bir görüşü savunarak kitleleri yanıltmaktadırlar. Dönüşüm tam gün yasası çıkmadan önce zaten tamamlanmıştır.
            Proje içinde özel hekimliğe yer yoktur. Sistem içinde daha fazla para kazanmak isteyen hekime sadece bir pazarlamacılık-komisyonculuk görevi verilmiştir. 
             Projenin amacı gayet açıktır. Herkesi sağlık sistemine bağımlı hale getirmek; insanların sürekli olarak sağlık tesislerine başvurmasını sağlamak, sağlık harcamalarını arttırmak ve bu harcamalar içinde SGK’nın karşıladığı paketi sürekli küçültürken insanların keselerinden yaptıkları harcamaları arttırmak.
             İnsanların kendi keselerinden yaptıkları sağlık harcamalarını arttırmak için özel hastanelere tedavi faturasının % 90’ı oranında fark ücreti ve günlük 151.77 TL civarında otelcilik ücreti alma hakkı verilmiştir. Hastanelerin ne kadar fark ücreti ve otelcilik ücreti alabileceğini bilmeyen hastalardan değişik adlar altında kayıt dışı fark ücretleri alınmaktadır. İlaç ve malzemeler hastalara aldırılmakta veya ilaç ve malzeme fark ücreti diye para alınabilmekte; yapılan muayeneye dâhil olan tetkikler SGK tarafından bedeli karşılanmıyor diyerek hastadan fark ücretleri alınabilmektedir.  Bu tür usulsüz tahsilatların bir yaptırımı yoktur.   Bu şekilde kayıt dışı tahsilatlar ile sağlık harcamalarının nerede ise  3/4’ü bizzat hastalar tarafından karşılanır hale gelmiştir.
            İlaç fiyatları durmadan düşürülmekte ve eczacı odaları ile SGK karşı karşıya geliyor görünmektedir. İlaç fiyatlarının durmadan düşürülmesi ile sanıldığının aksine eczacı kârları artmaktadır.
            İlaç ve malzeme giderleri hastaneler tarafından karşılanması gerekirken devlet ve üniversite hastanelerinde dahi kullanılacak ilaçları hastaların kendilerinin temin ettirmeye çalışmakta ve hastaları buna zorlamaktadır. Kurum (SGK) vasıtası ile alınmayan bu ilaçlar için bir indirim söz konusu değildir.  Diğer bir yöntem de şudur: Hastalar sigorta vasıtası ile reçetelerini almaya gittiklerinde eczacılar reçetede yazan ilaçların kendilerinde ve depoda bulunmadığını veya ilacın marka ilaç olmadığı için fazla etkili olmadığını söyleyerek hastaları daha pahalı marka ilaca yöneltmekte ve marka ilaç için ciddi fark ücreti almaktadır. SGK anlaşmasında ilaç fiyatları düşerken eczacıların aldığı fark ücreti ve eczacı geliri artmaktadır.      Bu iki yöntemle gerçekte ilaç kullanımı arttığı halde SGK kasasından yapılan ilaç harcamaları düşmüş görünmektedir.  Bu sistemde eczacının görevi raftan ilacı alıp faturayı SGK’ya göndermektir. Bu iş uzmanlık ve eğitim isteyen bir iş olmadığından eczacıya bir gerek kalmaktadır. İlaç satışlarında ucuz ve patent koruması biten ilaçların tezgâh üstü ve her yerde satılabilmesine olanak veren bir serbest piyasaya doğru gidilmektedir. Bu da uygulanan sürecin bir sonucudur.
            Eczacılık artık tıbbi bir yan meslek olmaktan çıkmış ilaç ticaretinin pazarlanmasında bir aracı meslek haline dönüşmüştür. Hekimlikte olduğu gibi eczacılıkta da bir dönüşüm sağlanmıştır. Hekimleri daha fazla pahalı ilaç yazmaya yönlendirmek ve ilaç satışlarını arttırmak ve yazılan reçetelerin kendilerine gelmesini garanti etmek için artık eczacılar belirli hekimlerle beraber çalışmaya başlamışlardır.  Eczacılık mesleği giderek anlamını yitirmektedir.
             Sağlık piyasasındaki herkesi daha fazla komisyon ve para kazanmak için teşvik eden bu sistem,  sağlık kuruluşları, hekimler, eczacılar, firmalar arasında her türlü kirli ilişkiyi teşvik etmiş, şebekeleşme, mafyalaşma artmıştır. Bu hekim, eczacı ve diş hekimlerinde bozulma ve çürümeye neden olmuştur.
            Herhangi bir izne ve sevke bağlı kalmaksızın sağlık kuruluşlarına başvuru hakkı verilmesi ile sağlık kuruluşlarına gereksiz başvurular teşvik edilmiştir. Bunu reçete edilebilecek ilaçların miktar ve sayısındaki kısıtlamanın ortadan kaldırılması izlemiştir.
             Dönüşümün esas amacı nasıl olursa olsun sağlık harcamalarını arttırmaktır. Hastanelere sadece yaptıkların değil yapmadıkları tedavi, girişim, kullanmadıkları malzeme ve ilaçları istedikleri gibi fatura etme hakkı verilmiştir. Hastanelere beyanlarına göre para ödenmektedir.  Bu faturalar göstermelik bir denetimden geçirildiği için Sağlık Uygulama Tebliğine göre bile ödenmemesi gereken hizmetler, girişimler, malzemeler ve ilaçlar da ödenmekte ve sağlık harcamaları şişirilmektedir. Bu denetimlerin de esas amacı sağlık uygulamalarında sadece kartelin satışına izin verilen ilaç ve malzemelerin satış ve tüketiminin garanti altına alınmasıdır.  Usulsüzlük,  gerçek olmayan veya abartılı bir beyan için dahi olabilecek en ufak bir kesinti hastaneler tarafından kabul edilemez olarak görüldüğünden dönüşümün başlangıcında faturaların incelenmesini engellemek için sağlık kuruluşlarından hiçbir bilgi ve belge istenmeyeceği kurala bağlanmıştır. SGK hastanelerinin kapatılmasından sonra Devlet Hastanelerinin sağlık harcamaları yapılan kontroller yok sayılarak el sıkışmak suretiyle ödenmiştir. Bundan sonra da adına global ödeme denilen bir sistemle göstermelik bir denetim bile yapılmadan ödemeler yapılmaktadır.   
            Sağlıkta dönüşüm ile hasta ve girişim sayılarının arttırılması amaçlanmıştır. Girişimler arttığı oranda komplikasyon ve ölüm oranları da artmaktadır. Malpraktis olarak da bilinen ceza yasalarındaki değişikliklerle bu tip kötü sonuçlardan hekimi çalıştıran hastaneler değil hekimler sorumlu hale getirilmiştir. Bu da hekimler hakkında açılan davaların açılmasına neden olmuştur. Bu uygulama hekimleri sigorta yapmaya zorlamış ve hekimleri bu sektörün müşterisi haline getirmiştir.   
            Yukarıda belirtilen hususlar hiç bir siyasi parti, kitle örgütü, sendika ve grup tarafından tartışılmamış ve görmezden gelinmiştir. Sistemin nasıl işlediği toplum tarafından hiç bilinmemektedir.  Sistemin muhalefetinin bulunmaması nedeniyle halk bunu ileri ve iyi bir sistem sanmaktadır. 
Sağlıkta dönüşüm projesi ve sonuçlarını halka anlatmak için her türlü imkân seferber edilmelidir.
            Uygulanan sistemin başarı şansı yoktur. Sağlık harcamaları arttırılmakta ve sigorta primleri ve fark ücretleri yanında vatandaşın kesesinden yaptığı ödemeler artmaktadır. İlave ödemeler ve fark ücretleri nedeniyle insanlar borç senetleri imzalamakta ve hacizlerle karşı karşıya kalmaktadır.  ABD’de uygulanan ve bu ülkede bile kimsenin beğenmediği bu sistem dünya çapında kötü bir prestije sahiptir.  Bu gerçek zamanla Türkiye’de de anlaşılacaktır. 
KORUYUCU HEKİMLİK NASIL OLMALIDIR
            Kartel tıbbında koruyucu hekimlik ile anlaşılan gene ilaç ve aşı kullanılmasıdır.
            Aile hekimliği özelleştirilmiş birinci basamak olduğundan bu uygulama kaldırılmalıdır.  Bunun yerine mahalle sağlık ocakları yeniden açılmalıdır.
            Birçok sağlık sorunu çevre sorunlarına bağlı oluşmaktadır. Kaza ve çevre kirliliğini azaltmak için şehirlerde elektrikle çalışan toplu taşıma araçlarına ağırlık verilmeli ve ısınmada da elektrik enerjisi kullanılmalıdır.  Temiz bir hava akciğer rahatsızlıklarında bir azalmaya sebep olacaktır.
            Şişmanlığın ve kötü beslenmenin önüne geçilmesi için Amerikan tarzı beslenme ve kolalı içkiler yasaklanmalı ve insanları daha doğal beslenmesi sağlanmalıdır.
            Sigara paketlerin üzerinde sağlığa zararlı olduğu yazılmaktadır.  Piyasada birçok yiyecek ve ürün sağlığa zararlı olduğu halde satılabilmektedir. İlaçlar da böyledir. Bir ürün sağlığa zararlı ise kesinlikle satılmamalıdır. Sigara yasağı sigara satışlarını azaltacağına arttırmıştır.  Sağlığa zararlı bir ürün ise açıkça satılmamalıdır. Mevcut sigara tüketicileri için sigara satışı karneye bağlanmalı ve yeni içiciler bu şekilde azaltılmalıdır.   
SAĞLIK SİSTEMİ İLE İLGİLİ DİĞER SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ
            Kısa vadede ve bu düzen içinde ne şekilde iyileştirmelere gidilebilir?
            Kısa sürede bu sistem içinde bir çözüm bulmak mümkün değildir. Hastalık sistemden gelmektedir. Sistemin değişmesi gerekir. Sistemin değişmesi tersine bir dönüşümün ile mümkündür.   Bu da özelleştirilen hizmet sektörlerinin kamulaştırılması ve ülkenin emperyalist hegemonyadan kurtarılarak tam bağımsız olması ile mümkündür.  Bu, yapılacak hiçbir şey yok, o zamana kadar bekleyelim demek değildir.
            Daha iyi bir sistem kurulabilmesi için mevcut sistemin tam bir çözümlemesinin yapılması şarttır. Bunu sisteme karşı bir kamuoyu oluşturulması izlemelidir. Bundan sonra sisteme karşı bir kamuoyu oluşturulması gerekir.
             Hekim, eczacı ve diş hekimleri sisteme karşıt gibi görünseler de sistemin değişmesini değil, sistem içinde bir çözüm istemektedirler. Bu kesimler, özel hekimliğe izin verilmesini, muayenehanelerin ve üniversite içinde özel muayenelerin yeniden açılmasını, performans ücretlerinin arttırılmasını veya buna eşdeğer maaş verilmesini, performans ücretlerinin emekliliğe yansıtılmasını talep etmektedirler. Bu kesimlerin siyasi partilerde de destekleyicileri olduğundan, siyasi partiler sağlıkta dönüşüm ve özelleştirmeye karşı çıkmamaktadır. Kamucu bir anlayışla sağlık hizmeti verilmesine en büyük muhalefet hekim ve eczacı meslek grubundan gelmektedir. Çünkü bu meslek grupları tıp kartelinin pazarlama ağında yer alarak sistemden beslenmektedirler. Sistemin bir unsuru haline getirilmişlerdir.
            Sağlık sistemi hekimlerin, diş hekimi ve eczacıların sistemi olmadığı için bu sisteme karşı muhalefet hekim ve eczacılara değil halka dayanmalıdır.  
            Şu veya bu grubu incitirim düşüncesi ile gerçekler görmezden gelinmemelidir.
            Sisteme karşı muhalefetin iki ayağı vardır:
            1. Amerikan veya batı tıbbının eleştirilmesi: Uyduruk hastalıklar ve gereksiz tetkikler, muayeneler ve tedaviler hakkında halkın bilinçlendirilmesi. Bu konuda bilgilendirme toplantıları yapılması, kitap broşür, filim hazırlanması.
            2.  Sağlıkta dönüşümün neden olduğu çürüme ve bozuklukların teşhiri:
            -Hastanelerin hastalardan aldıkları fark ücretleri ve usulsüz olarak alınan paralarla ilgili mücadele edilmesi,
            -Öğrencilerin, çalışmayan veya çalışma gücü olmayan kişilerin sigortalı olma zorunluluğunun kaldırılması için mücadele edilmesi,
            -İlaç, malzeme vb. Katkı paylarına karşı çıkılması,
            -Hastanelerin hastalarda kullanılan ilaç ve tıbbi malzemeyi hastalara aldırması için mücadele edilmesi, bu tür hastanelerin teşhir edilmesi bu arada sayılabilir.
            -Sağlık sisteminden şikâyetçi olan kişilerin örgütlenmesi ve bunların sisteme karşı muhalefeti sağlanmalıdır.   
             -Sağlık alanında sisteme karşı muhalefet ve direniş sağlık pazarlamacılarının itibar ve çıkarlarını zedeleyecektir. 
SAĞLIK EMPERYALİZMİNE SON VERİLMESİ VE TİCARİ OLMAYAN SAĞLIK SİSTEMİNE DÖNÜŞ PROGRAMI NASIL OLMALIDIR?  
Sağlık sisteminin düzgün bir işleyiş ve yapıya kavuşturulması için her şeyden önce özelleşmiş ve ticari olarak işletilen sağlık kuruluşları kamulaştırılmalıdır. Bunun için ilk aşamada sağlık kuruluşları SGK’ya devredilmelidir. Sağlık hizmetleri artık bir kamu kuruluşuna dönüştürülecek olan SGK hastaneleri tarafından verilmelidir.
            Kamucu sisteme geri dönüşümün Geri dönüşümün hedefi hasta, hastalık, gereksiz tetkik, tedavi ve girişimleri ve dolaylı olarak sağlık harcamalarını azaltmak, tıbbileşmiş insan yaşamı normale döndürmektir.  
            Tıp kartelinin Türkiye’deki eli kesilerek sağlık sistemine müdahalesine son verilmelidir. İlaç ve tıbbi malzeme ithalatı devletleştirilmeli ve serbest olarak satış ve dağıtımı yasaklanmalıdır.  Bu şekilde ilaç ve malzeme satışlarında firmaların etkisi ve komisyonları önlenmiş olur. Hekim firmadan alacağı komisyonu düşünerek malzeme ve ilaç tercihinde bulunmaz.  İlaç, tıbbi malzemelerin ülke içinde üretilmesi için çalışılmalı ve bu mümkün olmadığı zaman alternatif pazarlardan ithal edilmelidir. İlaç ve tıbbi malzemeler için imzalanmış olan patent ve gümrük anlaşmaları iptal edilmelidir.
            Tıbbi girişim ve tedavilerde kullanılacak yararlı, gerekli ve etkili olan ilaç ve malzemeler belirlenerek temel tıbbi malzeme ve ilaç listeleri hazırlanmalı ve bunun dışındaki ilaç ve malzemelerin hastanelerde kullanımı, ithal ve satışı yasaklanmalıdır. 
            Kartelin pazarlama anlayışına göre yürütülen tıp eğitimi yeniden düzenlenmelidir. Öğrencilerin kafası anında unutulacak çöp bilgilerle doldurulacak yerde pratik uygulamaya ve sorun çözmeye yönelik bir eğitim verilmelidir. Hekim öncelikle hastanın sorununu çözmeye odaklanmalı ve hastadan bir tetkik isterken, ilaç veya malzeme kullanırken işverenden gelecek tepkiyi ve firmalardan gelebilecek komisyonları düşünmemelidir.
            Hekimlere hasta bulduğu ve hastaneye kazancı oranında komisyon verilmesi uygulaması ortadan kaldırılmalıdır.           
            Kanser olasılığını önemli ölçüde arttıran tanısal tomografi, mamografi uygulamaları yasaklanmalı ve hastaların önemli ölçüde radyasyon almasına neden olan sintigrafi, anjiografi gibi tetkiklerin tarama amacıyla kullanılması engellenmelidir.  
---o0o---


KARŞIT DÜŞÜNCE

HASTALIK SATICILARI ŞİRKETİ

Tezgâhta şu hastalıklar mevcut:   Toplumsal sıkıntı hastalığı
    Dikkat eksikliği ve aşırı hareketli olma hastalığı
    Sıkı pantolon hastalığı
    Kokan ayakkabı sendromu
Soldaki kişi soruyor: Durdurulamayan alışveriş hastalığı için ne düşünüyorsun? Bunun iyi satacağını düşünüyor musun?
Sağdaki kişi tabelayı işaret ederek,
Buralarda bir yerdesin Tom, diyor. (Yani buna da tezgâhta bir yer var.)

KARŞIT GÖRÜŞ  : Karikatürde psikiyatri ve Big Pharma (uluslararası tıp karteli) çift başlı bir yaratık gibi resimlenmiş. Cerrah, sizi ameliyatla ayırmayı deneyebilirdik,  fakat ikinizden birinin tek başına yaşayıp yaşayamayacağı şüphelidir. 
Daha fazla karikatür için: Tıp kartelinin sağlık anlayışı basit bir şekilde belki karikatürlerle anlaşılabilir. Aşağıdaki adresten daha fazla karikatür izlemek mümkündür. 

Tıp Bu Değil. İthaki Yayınları-776. 2012. s. 236-258.                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNYANIN EN PAHALI İLAÇLARI NASIL SATILIYOR? SMA HASTALIĞI ÜZERİNDEN İLAÇ PAZARLAMASI

         DÜNYANIN EN PAHALI İLAÇLARI NASIL SATILIYOR? SMA HASTALIĞI ÜZERİNDEN İLAÇ PAZARLAMASI William Osler’in zihin açıcı bazı özlü sözl...