TIP NEYDİ NE OLDU? DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SAĞLIK SİSTEMİ VE
SAĞLIK SİYASETLERİ
TIP BU DEĞİL'de
yayınlanmıştır.
Herhangi bir ülkede uygulanan sağlık sistemi ülkede hüküm süren
ekonomik ve siyasi sistemden farklı değildir. Sağlık sistemi sınıflar,
partiler, siyasetler üstü değildir. Günümüzde genel olarak sağlık hizmeti
olarak adlandırılan hizmetler sağlık kavramı üzerinden sürdürülen bir ticarete
dönüşmüştür. Bu gerçeği ve bu sistemde hekime verilen rolü iyi anlamak
gerekmektedir.
HASTALIK, TEŞHİS VE TEDAVİ
Sözlüklerde sağlık
hizmeti, bir hastalığın, yaralanmanın ve insanlardaki diğer fiziksel ve ruhsal
(mental) bozuklukların teşhisi, tedavisi ve önlenmesi olarak
tanımlanmaktadır. Teşhis ve tedavi
kavramları hekim ve hastaya göre değişir. Hastalık bir tanım, teşhis bir yorum ve varsayımdır. Tedavi edildiği
söylenen hastalık, kişide gerçekten bulunan bir hastalık anlamına gelmez. Bir hastalığın tedavi sürecinde başlangıçta
belirlenen hastalık ve sorunlar değişebilir. Tedavi kelimesi iyileşme ile
ilişkili bir kelime değil uygulama veya tatbikat anlamındadır. Teşhis ve tedavi süreci kesin ve değişmez bir
süreç değildir. Tedavi edilen birden fazla hastalık olabildiği gibi, yandaş
hastalıklar da bulunabilir. Her hastalığın tedavisi yoktur ve tedavi edilmesi
de gerekmez. Bir hastalığın tedavi için ele alınması için tedavi edilebilir
gerçek bir sağlık sorunu olması gerekir. Birçok hastalığın tedavisi yoktur.
Hastalıkların çoğu kendiliğinden iyileşir. Bir kısım hastalık kendiliğinden
iyileşir. Bu gibi hastalıkları ilaçla tedavi etmek yerine vücudun kendi
kendisini tedavi etmesini beklemek daha uygundur. Bazı hastalıklar da kalıtımla
geçer. Her hastalığın özgün bir ilacı
yoktur. İlaç ve tıbbi malzemeler tedavilerde kullanılan araçlar olup bunlar
hekim tercihine göre değişen sayı ve oranlarda değişen sayı ve oranda
kullanılabilirler. Kullanılan ilaçlar
değişmese bile doz, kullanım süresi ve birlikte verilen diğer ilaç ve tedaviler
hekimden hekime değişebilmektedir.
Teşhis ve tedavi hekimden hekime değişir. Teşhis ve tedavi yöntemi
tamamen hekimin tercihine bağlı olup, hekimden hekime değişir. Teşhis için
kullanılan yöntem ve tetkikler de böyledir. Bunun bir standardı yoktur. Birbirinin zıddı teşhisler konulabilir.
Tetkiki hastada bulunan hastalık değil, hekimin düşündüğü veya varsaydığı
hastalık belirler. Aynı kişi veya hastaya farklı hekimler birbirinin zıddı
teşhisler koyabilir. Tedavi ve ameliyat önerilen bir hasta başka bir hekime
gittiğinde ameliyatlık bir hastalık yok diye evine gönderilebilir. Teşhis ve
tedavi önerileri aynı branştan bir hekim ve hasta için bile çok geniş bir
dağılım gösterebilir. Bu gibi durumda tanı ve tedavi yöntemini
hastanın tercihi belirler. Daha doğrusu hangi tanı ve tedavi hastaya akla
yatkın geliyorsa hasta onu tercih eder. Teşhis ve tedavilerde bu değişkenlik
bazen tanı yanılması olarak adlandırılabilir. Bir önceki hekimin teşhis ve
tedavisini (veya önerisini ) beğenmeyen diğer hekim öncekinin tanıda
yanıldığını söyleyebilir. Bu değişkenlik tanı yanılmasından çok hekimin
hastalık tercihinden kaynaklanmaktadır.
Tanı yanılması veya yanlış tanı da söyleyene göre değişen bir kavramdır.
Yanlış tanı olarak gösterilen bir teşhis gerçekte pek âlâ doğru tanı da
olabilir. Bu durum bir hastalığın tanısının ne kadar değişken ve keyfi
olabileceğini göstermektedir. Hasta çelişik iki öneriden hangisini uygun
bulursa onu tercih eder. Teşhis ve tedavilerdeki bu değişkenlik bazen tanı
yanılması olarak adlandırılmaktadır. Bir önceki hekimin teşhis ve tedavisini
beğenmeyen hekim öncekinin tanıda yanıldığını ifade etmektedir. Bu değişkenlik
tanı yanılmasından çok hekimin hastalık tercihinden kaynaklanmaktadır. Bu durum
bir hastalığın tanısının ne kadar değişken ve keyfi olabileceğini
göstermektedir. Hekim teşhis ve tedaviyi istediği gibi belirleyebilmektedir.
Tıbbi ilaç, malzeme ve
teknolojinin (MR, tomografi, anjiografi, genetik testler, vb.) açıkça pazarlandığı bir sağlık piyasasında
hekimlerin etki altında kalmadan, tanı
ve tedavi yöntemlerini tercih etmeleri mümkün değildir. Tercihler piyasa
tarafından belirlenmektedir.
Kartel etkisindeki sağlık
sisteminde bir şekilde sisteme dâhil olan kişilerin sisteme abone oldukları,
hiç bir zaman şifa bulmadıkları ve sorunların artarak ve katlanarak devam
ettiği görülmektedir. Bu sistemde hastaların iyileşmesi istenmez. Çünkü iyileşme
demek artık tıbbi ilaç ve malzeme kullanılmaması demektir.
Doğası gereği objektif ve
kesin olmayan teşhis ve tedavi kavramı hekimlere tıbbi teşhis ve tedavi
yöntemlerini tercih etmelerinde daha geniş bir hareket alanı
sağlamaktadır. Geliştirilen cihazlarla
vücutta bulunan her türlü kimyasal madde, molekül ve element saptanabilmekte,
vücut organları görüntüleme yöntemleri ile incelenebilmekte, genlerdeki
mutasyonlar saptanabilmektedir. Hekim teşhis koymak için “gerekli gördüm”
diyerek bunların hepsini veya bir kısmını isteyebilir. Kimse gereksiz ve
anlamsız yere bunları neden istiyorsun diye sormaz. Sağlık sistemleri açısından tanı yanılmaları
ve hekimlerin keyfi yaptıkları işlemler sorgulanmaz. Hastanın aynı sorunlar
için farklı hekimlere gitmesi, farklı teşhis ve tedavi yöntemlerinin
kullanılması aynı zamanda gereksiz birçok tetkik ve tedavi yönteminin
kullanılması demektir. Bu uygulanan sağlık sisteminin istediği bir şeydir. Hekimin var olduğunu kabul ettiği hastalık
için gerekli teşhis ve tedavi yöntemlerini uygulamış olması yeterlidir. Kabul edilmiş teşhis ve tedavi yöntemlerinin
hepsi kullanılabilir. Hekimin tek yapması gereken şey bir tanı düşünmek ve
algoritmalara göre tetkik ve tedavileri planlamaktır. Tıbbi hata tanı yanılması
değil, yapılan tedavi ve girişimin gereksiz olarak yapılmış olsa bile uygun
teknoloji, malzeme ve ilaçla yapılıp yapılmamasıdır.
Hasta profili de
değişmiştir. Günümüzde hastane ve sağlık kuruluşlarına başvuran kişilerin
çoğunun artık hasta değil, sağlıklı kişilerdir. Bu kişiler hastanelere
başvurduğu için istatistiklere hasta olarak girmektedir. Bunların bir kısmı
gereksiz kullanılan teşhis ve tedavi yöntemleri sayesinde hastalık sahibi de
olmaktadır. Hastanelerde teşhis için artık bir muayene, stetoskop, tansiyon
aleti ve termometre kullanılmamaktadır. Hasta anamnezi (ifadesi) bir anlam
taşımamaktadır. Teşhisler kullanmak istediği
teşhis ve tedavi metoduna göre hekim tarafından belirlenmektedir. Bir sorun
için hastaneye giden bir hastayı daha sonra başvuru gerekçesinden farklı bir
hastalıktan tedavi gördüğünü veya ameliyat edildiğini görebilmekteyiz. Her başvuruyu gereksiz birçok tetkik,
konsültasyon, tedavi ve kontroller takip etmektedir. Vücutta ölçülebilen her
maddenin miktarı ölçülmekte, mutasyon ve dizi analizlerine kadar yapılabilen
her tetkik ve tahlil yapılmaktadır. Teşhis ve tedavi yöntemlerinin bu kadar
geniş kullanılması sağlık hizmetlerinde bir tetkik ve tahlil pazarını
oluşturmuştur. Tahlil ve görüntüleme
yöntemlerindeki bir farklılık ve değişiklik ilaç, malzeme kullanımı, tahlil
tekrarı ve daha masraflı tetkiklerin yapılması ile devam eder.
Günümüzde sağlık için
üretilen ve pazarlanan tıbbi ilaç ve ürünlerin sayısının her gün durmadan
artmaktadır. Piyasaya yeni sürülen bir ürün bile hemen etkili bir satış oranına
ulaşmakta, hastalık tedavi şemaları hemen değişmektedir. Bu tür hızlı
değişimlerin sebebi nedir? Her yeni ilaçla tedavi şemasının değişmesi önceki
tedavinin etkisiz ve yararsız olduğu anlamına da gelebilir. Fakat çoğu zaman piyasaya yeni sürülen ilaçla
yapılan tedavi kadar önceki tedavi de büyük oranda gereksiz yere kullanılan bir
tedavidir. Tedavilerdeki bu ani değişiklikler hekimlerin ilaç tercihinin
hastalığa göre değil ilaç firmalarına bağlı olarak belirlendiğini
göstermektedir. Firmalar bu konuda çok başarılıdır.
Tıbbi ürün ve
ilaç yelpazesinin durmadan artmasına rağmen bildiğimiz hastalıların çoğunun
günümüzde kesin ve etkili bir tedavisi bulunamamıştır. İyileşme oran ve
süreleri kısalmamış, komplikasyon ve ölüm oranları azalmamıştır. Tıbbi imkânların gereksiz ve aşırı kullanılması
sonucunda iatrojenik (gereksiz yapılan tıbbi tetkik, tedavi ve girişimlere
bağlı) kompliksyon ve ölüm oranları
artmıştır. Günümüzde iatrojenik hastalıklar en çok görülen hastalıkları
oluşturmaktadır.
Kartel tıbbında
(modern tıp) pazarlanan tıbbi ilaç ve
ürün sayısındaki artışın hastalık çeşidi ve hasta sayısındaki artmalarla
beraber gittiğini görmekteyiz. Daha önce adı bile duyulmamış bir takım
hastalıklar birden bire önemli bir sağlık sorunu gibi takdim edilebilmektedir.
Bunu bu hastalık için tasarlanan teşhis
ve tedavi yöntemlerinin ve yan ürünlerin yaygın olarak pazarlanması takip
etmektedir.
Hastalıkların hiç
tedavi edilemediği çağlarda bile toplumlar bu derece hasta ve hastalıklı
olmamıştır. Sağlık sistemi artık
insanları ve toplumları daha sağlıklı yapan ve onların sağlıklarını koruyan bir
sistem olmaktan çıkmış. Ivan Illich’in belirttiği gibi insan sağlığını yok
eden, toplumdan intikam alan bir canavara dönüşmüştür.
Tıp endüstrisi artık sadece ticari ilaç ve tıbbi malzeme
geliştirmemekte aynı zamanda yeni hastalıklar ve tıbbi sorunlar da tasarlamaktadır.
Akla gelen her şey ve durum için bir hastalık tanımlanmıştır. Ayağının
titretiyorsan (huzursuz bacak) hastasın, utangaçsan (sosyal anksiete) hastasın,
cinsel soğukluk çekiyorsan hastasın (erektil disfonksiyon) , gülüyorsan
hastasın, ağlıyorsan hastasın, fazla hareketli isen hastasın (hiperaktivite),
yangın çıkarmayı seviyorsan hastasın (piroman), kanında bir maddenin miktarında
biraz azalmış veya artmışsa hastasın,
genlerin bir başkasına göre biraz farklı ise veya mutasyon varsa
hastasın, organların şekli veya hacmi değişmişse hastasın, vb. Modern tıbbın
yeni hastalık listesinde yok yoktur. Topyekûn bir sağlık pazarı oluştuğundan bu
pazarda sadece tıbbi malzeme, ilaçlar değil teşhis ve tedavi yöntemleri,
hastaneler, hekimler, cihazlar, girişim yöntemleri de pazarlanmaktadır. Sağlık
sistemi toplumsal paranoya yaratarak hastalık hastaları yaratmıştır. Hastalık
hastaları şu veya bu şekilde çözüm
bulamadıkları rahatsızlıkları için veya duydukları bir girişimi yaptırmak için
ünlü hekim veya cerrahlara başvurmakta
ve gereksiz girişimler yaptırmaktadır.
Bugün birçok girişim ve tedavi
kullanılan tıbbi malzeme ve ilaç komisyonlarından elde edilecek gelir için
yapılmakta ve tercih edilmektedir.
İnsanları
gereksiz yere ömür boyu ilaç kullanmaya inandırmak ve yönlendirmek için sağlık
ve hastalık tanımı ve anlayışı değiştirilmiştir. Eskiden insanlar nadiren hasta olur ve hekime
giderdi. Varsayılan hali sağlıklı olmaktı. Bugün hastalık hali varsayılan
durumdur.
Tıp karteline
göre sağlıklı bir insan yoktur. Herkes sürekli sağlık teknoloji ve ürünlerini
kullanmalıdır. İnsan vücudu her gün ve her dakika sağlıksızlık ve tıbbi sorun
üretmektedir. Varsayılan hastalıklar yanında (kan basıncı yüksekliği, şeker
hastalığı, kemik erimesi, menopoz, kanser, kalp hastalığı ve ruhsal
hastalıklar) gizli, henüz belirti vermeyen hastalıklar, gen mutasyonları
bulunabilir. İleride gelişebilecek hastalıkların olasılığını azaltmak için
tedaviye bugünden başlamak gerekir. İnsanlar başıboş bırakılmamalı arabalarda
olduğu gibi servis istasyonlarına giderek düzenli bakım ve kontrollerini
yaptırmalıdır.
NEOLİBERAL
SİYASETLER VE KÜRESELLEŞME
Sağlık
hizmetlerinde kullanılan bütün bu ürünler ticari bir ürün olup bu ürünleri
geliştiren, üreten, pazarlayan şirketler bunu insanlığa hizmet için değil kâr
amacı ile yapmaktadırlar. Tıp karteli (İngilizce’de Big Pharma) dediğimiz büyük
menfaat ortaklığı bu ticareti kendi haline bırakmamış, tıbbi ürünlerin nasıl
üretilip, dağıtılıp pazarlanacağını ve kullanılacağını bir sisteme bağlamıştır.
Serbest ve başıbozuk bir pazar yoktur. Bu pazara hangi ürünlerin gireceği,
nasıl pazarlanacağı ve kullandırılacağı belirlenmiştir. Sağlık pazarının yeniden düzenlenmesi
küreselleşme ve neoliberal siyasetler ile mümkün olmuştur.
İçinde sömürü
ve emperyalizm kelimeleri geçmediği için neoliberalizm liberalizmin insaflı bir
versiyonu gibi algılanmaktadır. Neoliberalizm ekonominin kontrolünün kamudan
özel sektöre devredilmesi demektir. Bu kavramı küreselleşme tamamlamaktadır.
Küreselleşme de ürün ve hizmetlerin üretim ve dağıtımında ulusal sınırların,
gümrük ve kotaların kaldırılması anlamındadır. Sınırlar ve gümrükler
kaldırılmaktadır fakat özünde gümrükler tek taraflı kaldırılmaktadır. Kendi
kuralını kabul ettiren emperyalist bir ülke sömürge ülkede hangi ürünlerin
satılacağı ve ithal ve ihraç edilebileceğini belirlemektedir. Bu şekilde kendi
gümrük kuralını yerleştirmektedir. Emperyalist ülkeler için sınırlar kalkmakta,
sömürülen ülkeler için kendi pazarında söz söyleme hakkı ortadan kalkmaktadır. Sağlık alanında da ancak kartelin uygun
bulduğu ve izin verdiği ürünler ithal edilip pazarlanabilir. Bu gümrük birliği,
fikri mülkiyet ve patent anlaşmaları ile sağlanmıştır.
Sağlık sistemi denilince ön planda akla gelen
sağlık tesisleri, hekimler ve sağlık çalışanlarıdır. Kimse karteli
görmemektedir. Bu sistem sağlık
harcamalarını planlı bir şekilde arttırmaktadır. Sistemi kavramayan gaflet ve
delalet içinde olan kişiler de sağlık harcamalarındaki artmayı modernleşme ve
batılı ülkelerin standardını yakalama olarak algılamakta ve sevinmektedir.
Sağlık
sisteminin insanların sağlığını bozan bir sistem haline dönüştürülmesi sistemin
ticari bir pazar halinde yeniden tasarlanması ve örgütlenmesinin bir sonucudur.
Bu sağlık alanında en büyük komplodur (gizli tertip).
Sağlık
hizmetlerindeki bu değişim ve komplo görmezden gelinmekte, gizlenmeye ve
maskelenmeye çalışılmaktadır.
Maskelemede
sıklıkla ileri sürülen görüş sağlık sisteminin partiler ve siyasetler üstü bir
sistem olduğu ve bilimsel esaslara dayandığı savıdır. Onlara göre modern tıp
(batı tıbbı) üstün bilimsel seviyeye ulaşmıştır. Sağlık alanında her şey bu
bilimsel esaslara göre sürdürülmekte olup burada ticaret veya pazarlamanın bir
rolü yoktur. Kartel geliştirilmesi zor ve fedakârlık isteyen birçok ürünü
insanlığın hizmetine sunmaktadır. Bunun artan bir maliyeti vardır ve olacaktır.
Bunları geliştirmek için çok masraf yapmaktadırlar. Fakat her şey “insan
sağlığı” için yapılmaktadır. Sağlık için
yapılan harcamanın gereksizliğinden bahsedilemez. Bu ürünlerin pazarlanması ve
kullanılmasını eleştirmek akla, bilime, insan sağlığına, modernleşmeye karşı
çıkmaktır. Bu modern ilaç ve malzemelerin yerine hastalar üfürükçülükle mi
tedavi edilsin?
Sağlık
sisteminden bahsediyoruz. Şüphesiz ticari bir amaçla üretilmiş ilaç, cihaz,
tıbbi malzeme gibi ürünlerin gerçekten yararlı olduğu durumlar vardır. Bunların
bazı hastalıkların tedavisinde faydası ve yararı olmuştur ve olmaktadır da…
Bunların teşhis ve tedavi yöntemlerindeki rolü değişmiştir. Kartelin sağlık sisteminde
bu ürün ve yöntemlerin gereksiz yere kullanılması varsayılan bir durumdur.
Gerçekten gerekli ve yararlı olduğu durumda kullanılması da nadir ve
rastlantısaldır.
HEKİMLER
Sağlık
hizmetlerinde ön planda hekimler görev aldığından hekimler ve halkın büyük bir
çoğunluğu sağlık sistemini hekimlerin bir sistemi olarak algılamak
eğilimindedir.
Hekim, eczacı
ve diş hekimleri de sağlık sistemini kendi mesleklerinin sistemi olarak
algılamaktadır.
Muayenehane
hekimliği hasta bulma ve yaratma yeteneğinin teşvik edildiği sağlık ticaretinin
özel bir halidir. Muayenehane hekimliği döneminde özel hekimlik, dönüşüm
döneminde de özel hastanecilik ön plandadır. Her ikisi de sağlık ticaretinin
özel bir hali olup bu ticarette esas kazanan kartele bağlı ilaç ve malzeme firmalarıdır.
Sağlık harcamalarının önemli bir oranını bu tür harcamalar teşkil eder. Dönüşüm
ile uygulanan sistem özel hekimliği gereksiz hale getirmiştir. Kamuoyunu
dönüşüme hazırlamak ve önceki dönemi kötülemek için sıklıkla “bıçak parası” kavramı kullanılmıştır. Bıçak parası, dönüşüm ile hekimlere ödenen
komisyonların çok altında kalmaktadır.
Muayenehane hekimlerince haksız yere alınan ilave ücret gibi gösterilen
bıçak paraları, günümüzde hastanelerin hastalardan tahsil ettikleri fark
ücretleri ve kayıt dışı ve gayri meşru tahsilatlar yanında devede kulak
kalmaktadır.
Muayenehane
hekimliğini hekimler tasarlamamıştır.
Hekimlik mesleğinin çalışma tarzı siyasi iktidarlar tarafından bu
şekilde tasarlanmıştır. Hekimler kendilerine verilen görevi yapmışlardır.
Birçoklarının ileri sürdüğü gibi sağlıkta dönüşüm muayenehanelerin kapatılması
için yapılmamıştır. Bu sağlıkta özelleşmenin bir seçeneği değildir.
Muayenehanecilik sisteminde, özel
muayenehanesi olan hekimler çalıştıkları hastaneleri kendi özel hastaneleri
gibi kullanmışlardır. Özellikle
üniversite hastanelerindeki hastane içindeki özel muayene sistemi Osmanlı
döneminde tımar sistemini andırmaktadır. Ondan da kötüdür. Buna maaşlı tımar
sistemi de diyebiliriz. Bu tür bir çalışma hiç bir meslek grubuna
tanınmamıştır. Solculuk, ulusalcılık adına böyle bir sistem savunulamaz.
Sağlıkta dönüşüm
sisteminde olduğu gibi muayenehanecilik sistemi de tabu olarak görülmüş,
görmezden gelinmiş ve bilimsel olarak incelenmemiştir.
SAĞLIK BİLİMİ
Bilim ile sahte
bilim, bilim ile uygulama sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Öncelikle tıp
bilimi diye bir bilim dalı yoktur. Hekimler de bilim adamı değildir. Uygulanan
eğitim sistemi ile kişiler bırakın bilim adamı olmayı, analitik ve sağlıklı
düşünme yeteneklerini dahi kaybetmişlerdir.
Hekimlere batı tıbbının çok sağlam bilimsel temellere dayandığı, bütün
öneri ve tespitlerinin tartışılmaz, evrensel mutlak doğrular olduğu
öğretilmektedir. Bu şekilde eğitilen hekimler modern tıp doğmalarının
doğruluğundan şüphe duymaz; karşıt bir görüşü işitmeye dahi tahammül edemez.
Bunlara karşı çıkmak tabudur; yasaklanmış ve suç olarak tanımlanmıştır.
Mevcut sistem
hekimleri ve üniversite öğretim üyelerini uzmanlık ve akademik yükselme için
sözde bilimsel çalışma ve yayın yapmaya zorlamaktadır. Bu şekilde hiç bir
bilimsel değeri olmayan, yazan dışında kimsenin okumadığı, bir işe yaramayan
çöp yayınlar oluşmaktadır. Bunların birçoğu ilaç ve malzeme kullanımı ile
ilgili faaliyet raporundan öte değildir. Bunlar şu ilacı, bu malzemeyi şu kadar
hastada ve girişimde kullandım; çok faydalı buldum şeklinde sonucu belli
yayınlardır. Bunlar kartelin ürünlerinin bilimsel yayın gibi gösterilerek
reklamının yapılması dışında bir anlamı yoktur. Çoğu benzer yayınların
klonlanmış kopyalarıdır. Bunların hepsi mevcut uygulamaları destekleyen
yayınlardır. Bilimsel yayınların mevcut bir düşünce, görüş ve uygulamayı
eleştiren ve ufuk açan yayınlar olması gerekir. Kartelin çizdiği daire dışında
çıkamayan hekimlerin analitik düşünebilmesi ve bilimsel bir yayın yapabilmesi
mümkün değildir.
TIP EĞİTİMİ
Tıp eğitiminde insan
anatomisi, fizyolojisi, biyokimyası dâhil birçok şey öğretilmektedir. Hekim ile
pilot eğitimini kıyaslayalım. Pilotlara uçağın nasıl yapıldığı öğretilmez. Uçakları yapan ve geliştirenler pilotlar
değildir. Pilotların bilmesi gereken uçağı kullanmaktır. Uçak mühendisleri ve
bunları geliştiren kişiler pilot olmaz. Hekimlik de böyledir.
Bir hekim eğer iyi bir
hekim olacak ise öncelikle hastalıkla hastalık olmayan bir şeyi ayırt etmeyi
bilmesi gerekir. Günümüzde tıp öğrencilerinin beyinleri kendilerine niçin ve
neden öğretildiğini anlamadıkları, hemen unuttukları ve hiçbir zaman
kullanmayacakları birçok gereksiz çöp bilgi ile doldurulmaktadır. Öğrenilen bu bilgiler daha sonra meslek
yaşantısında hiçbir zaman kullanılmaz. Aksine uygulama öğretilenle farklıdır.
Yaşlanmayla meydana gelen osteroporozu, menopozu (adetten kesilme), insan fizyolojisi olarak öğrenen bir hekime
daha sonra bunların bir hastalık olduğu söylenir. Öğretilen bilgilerden daha sonra hiç
yararlanılmadığı gibi, hekimlerden
istenen gerçek hastalıkların teşhis ve tedavisi de değildir. Hekimin eğitimi fakülteyi bitirdikten sonra
başlar. İlaç ve malzeme firmalarının
temsilcileri kendisine hangi ilacı, malzemeyi ve teşhis yöntemini kullanacağını
öğretir. İlaç firmaları bu eğitimi
hekimlere verdikleri komisyon ve hediyelerle, yemek ve gezilerle sürdürür. Bu “sürekli tıp eğitimi”dir. Belirli ilaç ve malzeme tercih ettiğinde
ödüllendirilen hekim daha sonra tercih edeceği ilaç ve malzemeye göre teşhis
koymaya başlar. Daha sonra aynı tetkik ve ilaçların varsayılan olarak her
hastada hemen aynen tekrarlandığını görmeye başlarız.
“Kolesterol seviyesi MÜKEMMEL, TEŞEKKÜRLER LIPITOR!”
Bir ilaç pazarlamacısı
olarak yetiştirilen hekim hastayı değil satacağı ilacı düşünür. (Mike Adams’ın konu ile ilgili bir
karikatürü)
Tıp karteli
geliştirdiği her ürün için bir bilimsel bir gerekçe de uydurmuştur. Yaratılan her hastalık ve tıbbi durum meta
analiz denen sözde kitle çalışmaları ile kullanılan ölçüm yöntemleri ve
istatistik metotlarla bilimsel bir sonuç olarak gösterilmektedir. Sonuçlar
belirlenmiş formatta tıbbi dergilerde yayınlanmakta, kongrelere sunulmakta,
ders kitabı, algoritma ve standartlarda yer almaktadır. Benzer ürünlerin
piyasaya girmesi patent, ruhsat ve fikri mülkiyet anlaşmaları ile
sağlanmaktadır.
Hekimlik, öğretilmiş bazı beceri ve eğitimle bugün hepsine
müşteri dediğimiz hasta ve sağlıklı kişilerde cihaz, yöntem, ilaç ve ürünleri
kullanan, kullanılmasını sağlayan bir meslek olmuştur. Günümüz hekiminin kafası bir sürü uyduruk
hastalık ile doldurulmuştur. Öğretilen
tıbbi standartlar, algoritmalar ve rehberler hep belirli ürün ve teknolojilerin
kullanılmasına yöneliktir. Bir sigara bırakma, meme hastalığı, vertigo, baş
ağrısı veya uyku polikliniğinde çalışan bir hekim ne yapacaktır. Buralar sadece
tek bir ürünün satılması için tasarlanmış satış reyonlarıdır. Meme
polikliniğinde meme filmi ve ultrasonu çekilip biyopsi için hasta
yaratılacaktır. Sigara bırakma polikliniğinde sigarayı bırakmak için
tasarlanmış ve piyasaya sürülmüş pahalı ve zararlı ilaçlardan birisi
pazarlanır. Başvuran kişilere ayrıca birçok tetkik de pazarlanır. Bu ilaçlar
sağlık tesislerinde değil de sokakta veya büfelerde pazarlansaydı bu kadar bir
satış oranına ulaşılamazdı. Tıp karteli satılacak ürüne göre ilaç geliştirmekte
ve pazarlamada son derecede yeteneklidir.
İçi
doldurulmadan kullanılan bir kavram da “iyi hekimliktir”. Bununla neyin kast
edildiği açık değildir. İyi çalışma ortamı, az sayıda hasta, iyi bir kazanç ve
performans ücreti iyi hekimlik gibi algılanabilir. Fakat hekimlikten
bahsedildiği için iyi hekimliğin mesleğin icrası ile ilgili olması gerekir. İyi
futbolcu, şöför, aşçı gibi. Günümüzde
iyi hekim çalıştığı hastaneye en fazla para kazandıran bir hekimdir. Gereksiz
tetkik, tedavi ve girişimlerle hastaneye para kazandırmayan hekimin sistem için
de var olması mümkün değildir. Hekimlikteki bozulma hekimlerin kendilerinden
değil sistemden kaynaklanmaktadır. Bu sistemde hekimlerden kartelin anlayışına
göre hekimlik yapmaları istenmektedir. Bu şekilde çalışmayan hekimlerin sistem
içinde varlığını devam ettirmesi güçtür.
Bu sistem içinde iyi hekimlik boş bir hayal ve ütopyadır.
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM
Tıp
endüstrisinin emperyalist tıp karteline dönüşmesi ve dünya üzerinde sağlık
sistemleri üzerinde bir egemenlik sağlama hedefi emperyalizmin küreselleşme adı
altında yeniden bir dünya düzeni kurma hedefi ile birleşmiştir. Temel strateji
emperyalist ülkelerde geçerli olan sağlık sistemini bütün dünyaya yaymak ve sağlık
sistemlerini sağlık ticareti ve tıbbi ürün pazarlamasını temel alan bir
anlayışa göre yeniden düzenlemektir. Tüm
dünya için tasarlanan bu yeni sistem “sağlıkta dönüşüm” olarak
adlandırılmaktadır.
Diğer emperyalist
projelerde olduğu gibi sağlıkta dönüşüm için hazırlıklar çok önceden
başlamıştır. 1980 Anayasası ile sağlık hizmetleri devletin vermesi gereken bir
hizmet olmaktan çıkarılarak devlete düzenleyici görev verilmesi ile dönüşümün
yolu açılmıştır.
Projenin hedefi
açık ve basittir: Sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak, insanların daha fazla sağlık tesislerine
başvurmasını sağlamak ve bu şekilde sağlık harcamalarını arttırmak. Artacak sağlık harcamaları için bir kaynak
oluşturulması da zorunlu sağlık sigortası ile sağlanmıştır. Bazılarınca sosyalist ve kamucu bir sağlık
sigortacılığı gibi gösterilen zorunlu sağlık sigortası uygulaması özünde
arttırılması tasarlanan sağlık harcamaları için ek bir vergilendirme
sistemidir.
Bu proje,
özelleştirme ile ulus devletlerin tasfiyesini amaçlayan küreselleşme
siyasetinin bir uygulamasıdır. Ulus
devlet sağlık alanında tasfiye edilecek ve ülkenin kazancı sağlık hizmeti adı
altında kartele akıtılacak ve sağlık adı altında ülke halkının daha da
yoksullaştırılması sağlanacaktır. Bu bir sağlık emperyalizmidir.
Bu proje
Türkiye’de hazırlanmış ulusal bir proje değildir.
Dönüşüm projesi
başından sonuna Dünya Bankası tarafından yürütülmüştür. Proje tasarım aşamasından değildir. Temel
aşamaları sonlandırılmıştır. Dönüşümden sonraki aşamaları da Dünya Bankası
tarafından sürdürülmektedir.
Sağlıkta ve
ekonomide ulusal bir çöküş olarak isimlendirebileceğimiz bu ihanet projesi
birçok siyasi parti tarafından desteklenmiş ve topluma bir reform ve
modernleşme projesi olarak takdim edilmiştir. Kamuoyu çok iyi hazırlanmış ve
tepki gösterebilecek çevreler proje için hazırlanmıştır. SSK hastanelerinin ve
eczanelerinin kapatılması ile eczacılar, performans ücreti ile de hekimler
satın alınmıştır. Sağlık alanında özelleştirme ve devletin tasfiyesi projesi başarı
ile sonuçlanmış olup, projenin diğer aşamaları halen devam etmektedir. Bu
dönüşüme karşı halen bir muhalefet oluşmamıştır. Siyasi partiler, sendikalar, memur örgütleri
ve meslek örgütleri doğrudan ya da sessiz kalarak projeyi desteklemiştir.
Sağlıkta
dönüşümün kavranması güç karışık bir proje değildir. Projenin amaçları:
-Sağlık
alanında devletin tasfiyesi ve Sağlık Bakanlığına düzenleyici bir görev
verilmesi,
-Sağlık
kuruluşlarının yaygınlaştırılması = sağlığa erişimin kolaylaştırılması, sağlık
tesislerinin arttırılması ve yaygınlaştırılması demektir.
-İnsanların
daha sık sağlık kuruluşlarına başvurması ve her türlü tetkik, ilaç ve imkâna
her tarafta ulaşımın sağlanması= sağlıkta eşitsizliklerin giderilmesi (herkesin
tıp kartelinin ürünlerini tüketmesinin sağlanması anlamına gelir) ,
-Sigorta
kuruluşlarının birleştirilmesi ve bir geri ödeme kuruluşuna dönüştürülmesi ve
herkesin sigortalı yapılması: bu amaçla SSK hastanesi ve ilaç fabrikaları
kapatılmıştır.
-Tek bir sağlık
sistemi oluşturulması: Bu bir sistem olduğu için içinde ikinci bir sisteme izin
verilmemektedir. Sistem içinde özel hekimliğe bir yer tanınmamıştır.
-Sağlık
ocaklarının kapatılarak aile hekimliği adı altında birinci basamağın
özelleştirilmesi; bu sistemde aile hekimlerine verilen görev artık bir hekimlik
yapmak değil, hastaların kendi belirledikleri veya sürekli kullanmaları için
rapor düzenlenen ilaçları almaları için reçete yazmaktır.
Kendilerinin
sağlıkta dönüşüme karşı gibi gösteren bazı çevreler de projenin özüne ses
çıkarmayıp sadece tali bazı uygulamaları eleştirmişler ve dönüşümü olduğundan
farklı bir şekilde göstererek kitlelerin aldatılmasına yardımcı olmuşlardır.
-Dönüşümü
savunanlar Devlet Hastaneleri ile Üniversite hastanelerinin varlıklarına devam
ettiğini ve bu hastanelerin hâlâ bir kamu hastanesi olduğunu iddia
etmektedirler. Gerçekte Devlet ve üniversite hastaneleri de ticari bir hastane
olarak işletilmeye başlanmıştır. Bu hastanelerde hastaneye kazandırdığı oranda
hekime performans komisyonu verilerek hekimlerin gereksiz girişim ve tedavi
yapmaları teşvik edilmektedir.
-Özellikle
üniversite hastanelerinde olmak üzere hastane içinde özel hekimliğin
(muayenehanelerin) yasaklanmasına karşı çıkan çevreler sağlıkta dönüşümün özel hekimliği
ortadan kaldırmak için yapıldığı gibi bir görüşü savunarak kitleleri
yanıltmaktadırlar. Dönüşüm tam gün yasası çıkmadan önce zaten tamamlanmıştır.
Proje içinde
özel hekimliğe yer yoktur. Sistem içinde daha fazla para kazanmak isteyen
hekime sadece bir pazarlamacılık-komisyonculuk görevi verilmiştir.
Projenin amacı gayet açıktır. Herkesi sağlık
sistemine bağımlı hale getirmek; insanların sürekli olarak sağlık tesislerine
başvurmasını sağlamak, sağlık harcamalarını arttırmak ve bu harcamalar içinde
SGK’nın karşıladığı paketi sürekli küçültürken insanların keselerinden
yaptıkları harcamaları arttırmak.
İnsanların kendi keselerinden yaptıkları
sağlık harcamalarını arttırmak için özel hastanelere tedavi faturasının % 90’ı
oranında fark ücreti ve günlük 151.77 TL civarında otelcilik ücreti alma hakkı
verilmiştir. Hastanelerin ne kadar fark ücreti ve otelcilik ücreti
alabileceğini bilmeyen hastalardan değişik adlar altında kayıt dışı fark
ücretleri alınmaktadır. İlaç ve malzemeler hastalara aldırılmakta veya ilaç ve
malzeme fark ücreti diye para alınabilmekte; yapılan muayeneye dâhil olan
tetkikler SGK tarafından bedeli karşılanmıyor diyerek hastadan fark ücretleri
alınabilmektedir. Bu tür usulsüz
tahsilatların bir yaptırımı yoktur. Bu
şekilde kayıt dışı tahsilatlar ile sağlık harcamalarının nerede ise 3/4’ü bizzat hastalar tarafından karşılanır hale
gelmiştir.
İlaç fiyatları
durmadan düşürülmekte ve eczacı odaları ile SGK karşı karşıya geliyor
görünmektedir. İlaç fiyatlarının durmadan düşürülmesi ile sanıldığının aksine
eczacı kârları artmaktadır.
İlaç ve malzeme
giderleri hastaneler tarafından karşılanması gerekirken devlet ve üniversite
hastanelerinde dahi kullanılacak ilaçları hastaların kendilerinin temin
ettirmeye çalışmakta ve hastaları buna zorlamaktadır. Kurum (SGK) vasıtası ile
alınmayan bu ilaçlar için bir indirim söz konusu değildir. Diğer bir yöntem de şudur: Hastalar sigorta
vasıtası ile reçetelerini almaya gittiklerinde eczacılar reçetede yazan
ilaçların kendilerinde ve depoda bulunmadığını veya ilacın marka ilaç olmadığı
için fazla etkili olmadığını söyleyerek hastaları daha pahalı marka ilaca
yöneltmekte ve marka ilaç için ciddi fark ücreti almaktadır. SGK anlaşmasında
ilaç fiyatları düşerken eczacıların aldığı fark ücreti ve eczacı geliri
artmaktadır. Bu iki yöntemle
gerçekte ilaç kullanımı arttığı halde SGK kasasından yapılan ilaç harcamaları
düşmüş görünmektedir. Bu sistemde
eczacının görevi raftan ilacı alıp faturayı SGK’ya göndermektir. Bu iş uzmanlık
ve eğitim isteyen bir iş olmadığından eczacıya bir gerek kalmaktadır. İlaç
satışlarında ucuz ve patent koruması biten ilaçların tezgâh üstü ve her yerde
satılabilmesine olanak veren bir serbest piyasaya doğru gidilmektedir. Bu da
uygulanan sürecin bir sonucudur.
Eczacılık artık
tıbbi bir yan meslek olmaktan çıkmış ilaç ticaretinin pazarlanmasında bir aracı
meslek haline dönüşmüştür. Hekimlikte olduğu gibi eczacılıkta da bir dönüşüm
sağlanmıştır. Hekimleri daha fazla pahalı ilaç yazmaya yönlendirmek ve ilaç
satışlarını arttırmak ve yazılan reçetelerin kendilerine gelmesini garanti
etmek için artık eczacılar belirli hekimlerle beraber çalışmaya
başlamışlardır. Eczacılık mesleği
giderek anlamını yitirmektedir.
Sağlık piyasasındaki herkesi daha fazla
komisyon ve para kazanmak için teşvik eden bu sistem, sağlık kuruluşları, hekimler, eczacılar,
firmalar arasında her türlü kirli ilişkiyi teşvik etmiş, şebekeleşme,
mafyalaşma artmıştır. Bu hekim, eczacı ve diş hekimlerinde bozulma ve çürümeye
neden olmuştur.
Herhangi bir
izne ve sevke bağlı kalmaksızın sağlık kuruluşlarına başvuru hakkı verilmesi
ile sağlık kuruluşlarına gereksiz başvurular teşvik edilmiştir. Bunu reçete
edilebilecek ilaçların miktar ve sayısındaki kısıtlamanın ortadan kaldırılması
izlemiştir.
Dönüşümün esas amacı nasıl olursa olsun sağlık
harcamalarını arttırmaktır. Hastanelere sadece yaptıkların değil yapmadıkları
tedavi, girişim, kullanmadıkları malzeme ve ilaçları istedikleri gibi fatura
etme hakkı verilmiştir. Hastanelere beyanlarına göre para ödenmektedir. Bu faturalar göstermelik bir denetimden
geçirildiği için Sağlık Uygulama Tebliğine göre bile ödenmemesi gereken
hizmetler, girişimler, malzemeler ve ilaçlar da ödenmekte ve sağlık harcamaları
şişirilmektedir. Bu denetimlerin de esas amacı sağlık uygulamalarında sadece
kartelin satışına izin verilen ilaç ve malzemelerin satış ve tüketiminin
garanti altına alınmasıdır. Usulsüzlük, gerçek olmayan veya abartılı bir beyan için
dahi olabilecek en ufak bir kesinti hastaneler tarafından kabul edilemez olarak
görüldüğünden dönüşümün başlangıcında faturaların incelenmesini engellemek için
sağlık kuruluşlarından hiçbir bilgi ve belge istenmeyeceği kurala bağlanmıştır.
SGK hastanelerinin kapatılmasından sonra Devlet Hastanelerinin sağlık
harcamaları yapılan kontroller yok sayılarak el sıkışmak suretiyle ödenmiştir.
Bundan sonra da adına global ödeme denilen bir sistemle göstermelik bir denetim
bile yapılmadan ödemeler yapılmaktadır.
Sağlıkta
dönüşüm ile hasta ve girişim sayılarının arttırılması amaçlanmıştır. Girişimler
arttığı oranda komplikasyon ve ölüm oranları da artmaktadır. Malpraktis olarak
da bilinen ceza yasalarındaki değişikliklerle bu tip kötü sonuçlardan hekimi
çalıştıran hastaneler değil hekimler sorumlu hale getirilmiştir. Bu da hekimler
hakkında açılan davaların açılmasına neden olmuştur. Bu uygulama hekimleri
sigorta yapmaya zorlamış ve hekimleri bu sektörün müşterisi haline
getirmiştir.
Yukarıda
belirtilen hususlar hiç bir siyasi parti, kitle örgütü, sendika ve grup
tarafından tartışılmamış ve görmezden gelinmiştir. Sistemin nasıl işlediği
toplum tarafından hiç bilinmemektedir.
Sistemin muhalefetinin bulunmaması nedeniyle halk bunu ileri ve iyi bir
sistem sanmaktadır.
Sağlıkta dönüşüm projesi
ve sonuçlarını halka anlatmak için her türlü imkân seferber edilmelidir.
Uygulanan
sistemin başarı şansı yoktur. Sağlık harcamaları arttırılmakta ve sigorta
primleri ve fark ücretleri yanında vatandaşın kesesinden yaptığı ödemeler
artmaktadır. İlave ödemeler ve fark ücretleri nedeniyle insanlar borç senetleri
imzalamakta ve hacizlerle karşı karşıya kalmaktadır. ABD’de uygulanan ve bu ülkede bile kimsenin
beğenmediği bu sistem dünya çapında kötü bir prestije sahiptir. Bu gerçek zamanla Türkiye’de de
anlaşılacaktır.
KORUYUCU HEKİMLİK NASIL
OLMALIDIR
Kartel tıbbında
koruyucu hekimlik ile anlaşılan gene ilaç ve aşı kullanılmasıdır.
Aile hekimliği
özelleştirilmiş birinci basamak olduğundan bu uygulama kaldırılmalıdır. Bunun yerine mahalle sağlık ocakları yeniden
açılmalıdır.
Birçok sağlık
sorunu çevre sorunlarına bağlı oluşmaktadır. Kaza ve çevre kirliliğini azaltmak
için şehirlerde elektrikle çalışan toplu taşıma araçlarına ağırlık verilmeli ve
ısınmada da elektrik enerjisi kullanılmalıdır.
Temiz bir hava akciğer rahatsızlıklarında bir azalmaya sebep olacaktır.
Şişmanlığın ve
kötü beslenmenin önüne geçilmesi için Amerikan tarzı beslenme ve kolalı içkiler
yasaklanmalı ve insanları daha doğal beslenmesi sağlanmalıdır.
Sigara
paketlerin üzerinde sağlığa zararlı olduğu yazılmaktadır. Piyasada birçok yiyecek ve ürün sağlığa
zararlı olduğu halde satılabilmektedir. İlaçlar da böyledir. Bir ürün sağlığa
zararlı ise kesinlikle satılmamalıdır. Sigara yasağı sigara satışlarını
azaltacağına arttırmıştır. Sağlığa
zararlı bir ürün ise açıkça satılmamalıdır. Mevcut sigara tüketicileri için
sigara satışı karneye bağlanmalı ve yeni içiciler bu şekilde azaltılmalıdır.
SAĞLIK SİSTEMİ İLE İLGİLİ
DİĞER SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ
Kısa vadede ve
bu düzen içinde ne şekilde iyileştirmelere gidilebilir?
Kısa sürede bu sistem
içinde bir çözüm bulmak mümkün değildir. Hastalık sistemden gelmektedir.
Sistemin değişmesi gerekir. Sistemin değişmesi tersine bir dönüşümün ile
mümkündür. Bu da özelleştirilen hizmet
sektörlerinin kamulaştırılması ve ülkenin emperyalist hegemonyadan kurtarılarak
tam bağımsız olması ile mümkündür. Bu,
yapılacak hiçbir şey yok, o zamana kadar bekleyelim demek değildir.
Daha iyi bir
sistem kurulabilmesi için mevcut sistemin tam bir çözümlemesinin yapılması
şarttır. Bunu sisteme karşı bir kamuoyu oluşturulması izlemelidir. Bundan sonra
sisteme karşı bir kamuoyu oluşturulması gerekir.
Hekim, eczacı ve diş hekimleri sisteme karşıt
gibi görünseler de sistemin değişmesini değil, sistem içinde bir çözüm
istemektedirler. Bu kesimler, özel hekimliğe izin verilmesini, muayenehanelerin
ve üniversite içinde özel muayenelerin yeniden açılmasını, performans
ücretlerinin arttırılmasını veya buna eşdeğer maaş verilmesini, performans
ücretlerinin emekliliğe yansıtılmasını talep etmektedirler. Bu kesimlerin siyasi
partilerde de destekleyicileri olduğundan, siyasi partiler sağlıkta dönüşüm ve
özelleştirmeye karşı çıkmamaktadır. Kamucu bir anlayışla sağlık hizmeti
verilmesine en büyük muhalefet hekim ve eczacı meslek grubundan gelmektedir.
Çünkü bu meslek grupları tıp kartelinin pazarlama ağında yer alarak sistemden
beslenmektedirler. Sistemin bir unsuru haline getirilmişlerdir.
Sağlık sistemi hekimlerin, diş hekimi ve eczacıların
sistemi olmadığı için bu sisteme karşı muhalefet hekim ve eczacılara değil
halka dayanmalıdır.
Şu veya bu
grubu incitirim düşüncesi ile gerçekler görmezden gelinmemelidir.
Sisteme karşı
muhalefetin iki ayağı vardır:
1. Amerikan
veya batı tıbbının eleştirilmesi: Uyduruk hastalıklar ve gereksiz tetkikler,
muayeneler ve tedaviler hakkında halkın bilinçlendirilmesi. Bu konuda
bilgilendirme toplantıları yapılması, kitap broşür, filim hazırlanması.
2. Sağlıkta dönüşümün neden olduğu çürüme ve
bozuklukların teşhiri:
-Hastanelerin
hastalardan aldıkları fark ücretleri ve usulsüz olarak alınan paralarla ilgili
mücadele edilmesi,
-Öğrencilerin,
çalışmayan veya çalışma gücü olmayan kişilerin sigortalı olma zorunluluğunun
kaldırılması için mücadele edilmesi,
-İlaç, malzeme
vb. Katkı paylarına karşı çıkılması,
-Hastanelerin
hastalarda kullanılan ilaç ve tıbbi malzemeyi hastalara aldırması için mücadele
edilmesi, bu tür hastanelerin teşhir edilmesi bu arada sayılabilir.
-Sağlık
sisteminden şikâyetçi olan kişilerin örgütlenmesi ve bunların sisteme karşı
muhalefeti sağlanmalıdır.
-Sağlık alanında sisteme karşı muhalefet ve
direniş sağlık pazarlamacılarının itibar ve çıkarlarını zedeleyecektir.
SAĞLIK EMPERYALİZMİNE SON
VERİLMESİ VE TİCARİ OLMAYAN SAĞLIK SİSTEMİNE DÖNÜŞ PROGRAMI NASIL
OLMALIDIR?
Sağlık sisteminin düzgün
bir işleyiş ve yapıya kavuşturulması için her şeyden önce özelleşmiş ve ticari
olarak işletilen sağlık kuruluşları kamulaştırılmalıdır. Bunun için ilk aşamada
sağlık kuruluşları SGK’ya devredilmelidir. Sağlık hizmetleri artık bir kamu
kuruluşuna dönüştürülecek olan SGK hastaneleri tarafından verilmelidir.
Kamucu sisteme
geri dönüşümün Geri dönüşümün hedefi hasta, hastalık, gereksiz tetkik, tedavi
ve girişimleri ve dolaylı olarak sağlık harcamalarını azaltmak, tıbbileşmiş
insan yaşamı normale döndürmektir.
Tıp kartelinin
Türkiye’deki eli kesilerek sağlık sistemine müdahalesine son verilmelidir. İlaç
ve tıbbi malzeme ithalatı devletleştirilmeli ve serbest olarak satış ve
dağıtımı yasaklanmalıdır. Bu şekilde
ilaç ve malzeme satışlarında firmaların etkisi ve komisyonları önlenmiş olur.
Hekim firmadan alacağı komisyonu düşünerek malzeme ve ilaç tercihinde
bulunmaz. İlaç, tıbbi malzemelerin ülke
içinde üretilmesi için çalışılmalı ve bu mümkün olmadığı zaman alternatif
pazarlardan ithal edilmelidir. İlaç ve tıbbi malzemeler için imzalanmış olan
patent ve gümrük anlaşmaları iptal edilmelidir.
Tıbbi girişim
ve tedavilerde kullanılacak yararlı, gerekli ve etkili olan ilaç ve malzemeler
belirlenerek temel tıbbi malzeme ve ilaç listeleri hazırlanmalı ve bunun
dışındaki ilaç ve malzemelerin hastanelerde kullanımı, ithal ve satışı
yasaklanmalıdır.
Kartelin
pazarlama anlayışına göre yürütülen tıp eğitimi yeniden düzenlenmelidir.
Öğrencilerin kafası anında unutulacak çöp bilgilerle doldurulacak yerde pratik
uygulamaya ve sorun çözmeye yönelik bir eğitim verilmelidir. Hekim öncelikle
hastanın sorununu çözmeye odaklanmalı ve hastadan bir tetkik isterken, ilaç
veya malzeme kullanırken işverenden gelecek tepkiyi ve firmalardan gelebilecek
komisyonları düşünmemelidir.
Hekimlere hasta
bulduğu ve hastaneye kazancı oranında komisyon verilmesi uygulaması ortadan
kaldırılmalıdır.
Kanser
olasılığını önemli ölçüde arttıran tanısal tomografi, mamografi uygulamaları
yasaklanmalı ve hastaların önemli ölçüde radyasyon almasına neden olan sintigrafi,
anjiografi gibi tetkiklerin tarama amacıyla kullanılması engellenmelidir.
---o0o---
KARŞIT DÜŞÜNCE
HASTALIK SATICILARI ŞİRKETİ
Tezgâhta şu hastalıklar mevcut: Toplumsal
sıkıntı hastalığı
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketli olma
hastalığı
Sıkı pantolon hastalığı
Kokan ayakkabı sendromu
Soldaki kişi soruyor: Durdurulamayan
alışveriş hastalığı için ne düşünüyorsun? Bunun iyi satacağını düşünüyor musun?
Sağdaki kişi tabelayı işaret ederek,
Buralarda bir yerdesin Tom, diyor. (Yani
buna da tezgâhta bir yer var.)
KARŞIT
GÖRÜŞ : Karikatürde psikiyatri ve Big Pharma
(uluslararası tıp karteli) çift başlı bir yaratık gibi resimlenmiş. Cerrah,
sizi ameliyatla ayırmayı deneyebilirdik,
fakat ikinizden birinin tek başına yaşayıp yaşayamayacağı
şüphelidir.
Daha fazla karikatür için: Tıp kartelinin sağlık anlayışı basit
bir şekilde belki karikatürlerle anlaşılabilir. Aşağıdaki adresten daha fazla
karikatür izlemek mümkündür.
Tıp Bu Değil. İthaki Yayınları-776. 2012. s. 236-258.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder